cash. Özgeçmiş Önyazı Özgeçmiş hazırlama Referans İş arama Doğru başvuru İş görüşmesine hazırlık İş arama trendleri İşsizlik dönemi Mülakat Mülakat soruları Mülakat taktikleri İş hayatı Başarı hikayeleri Kariyer değişimi Kişisel gelişim Ofis yaşamı Meslekler Video İş dünyası yayında KARİ Çocuk söyleşilerinde ilginç konulardan biri, düşler döneminden gerçekler dönemine geçiştir. Özellikle ilköğretim çocukları, okul öncesi dönemde öğrendikleri bazı masalları, bu dönemde mantık açısından irdelemeye ve masal da olsa gerçeğe uygunluklarını eleştirmeye başlarlar. Bu yüzden, özellikle dokuz-on yaşlarından sonra çocuklar daha çok öykü, roman, şiir ve fabl gibi edebiyat türlerine yönelirler. Bu, masallardaki düş kahramanlarından daha gerçekçi kahramanlara geçiş sürecidir. İşte, zaman zaman çocukların sordukları, tartıştığımız ve bu söyleşilerden notlarımda kalanları sizlere olduğu gibi aktarıyorum.* * *Özellikle bütün kızlar, “Rapunzel”in saçlarının bu kadar uzun olmasına bir türlü akıl erdiremezler. Bir ömür boyu saçlarını kesmeseler, saçlarının yine de bu kadar uzayamayacağını düşünürler. “Uzasa bile, bu saçlar nasıl yıkanır, nasıl taranır ve bir prenses bu saçlarla nasıl sarayın içinde, kırlarda, ormanlarda dolaşır? Bu yük nasıl taşınır?” derler. Hatta masalı daha da alaycı bir biçime sokmak için, “Herhalde kendi bir arabayla giderken, arkadan başka bir araba saçlarını taşıyordu,” diyerek alaycılığı son noktasına taşırlar. İşin bir türlü anlayamadıkları yanı ise, Rapunzel saçlarını kuleden aşağı sarkıttığında, sevgilisinin kuleye nasıl tırmandığıdır. “Hiçbir kafanın bu saçları taşıyamayacağını ve bu saçlarla sevgilisini yukarı çekemeyeceğini,” söyleyip, “bence çok saçma!” deyip, masalı bitirirler...* * *“Ali Baba ve Kırk Haramiler”de, Ali Baba’nın izini sürüp evini bulan Kırk Haramiler’in, kimseye gözükmeden fıçılar içinde Ali Baba’nın evine girdiğini ve Meryem’in iki küpteki yağla kırk küpteki Harami’yi yağ dökerek nasıl öldürdüğünü bir türlü anlayamamışlardır. Her zaman en çok sorulan soru, “İki küpteki yağı kırk küpe dağıttığımızda küp başına bir kilo yağ düşmeyeceği, bu yağla da haydutları nasıl öldürdüğü?” üzerinedir. Ayrıca, “İki küp dolusu yağı Meryem’in hangi kapta, nasıl kaynattığı, iki küp fıçıyı alacak bir yağ kazanını nasıl, nereden bulduğu; bu yağları o kazana nasıl doldurduğu ve küçücük bir evde bu kazanı nasıl ısıttığı, kaç araba odun kullanıldığı, daha önce eşekle odun getiren bir adamın bu kadar odunu ne zaman getirdiği,” gibi matematiksel sorularla masalı eleştirirler.* * *“Hansel Gratel” masalında, “Pasta evin nerede saklandığını,” sorarlar. “Ortalıkta durduğuna göre, nasıl olur da bu pasta ev bozulmaz, bayatlamaz? Bu kadar akıllı cadı, nasıl olur da ocağın içine kendi kafasını sokar? Zayıf, güçsüz, direnemeyen Hansel, onu nasıl birdenbire fırına atıp kapağını kapatır ve cadının elinden kurtulmayı becerirler?”* * *“Pamuk Prenses” önce elmayı yer; zehirlendi sanırsınız. Sonra elmanın boğazına takıldığından söz edilir. Onun için ölü gibidir. Cadı bir türlü onu öldürmez, ama yaptığı ilginç öldürme girişimleri sonucu beline takılan bir kemerin onun karnını sıkmasıyla yine ölümle yüz yüze gelir. Cüceler gelip kemeri çözerler, prensesi kurtarırlar. Prenses gerçekten aptal biridir. Ormanın ortasına her gelişinde yaşlı kadına kapıyı açar. Ayrıca, cüceler madende çalışmaktadırlar. “Çıkardıkları madenleri kime satarlar? Kazandıkları parayla yiyeceklerini, giysilerini nereden alırlar? Ormanın ortasındaki maden, acaba ne madeni olabilir?.. Pamuk Perenses’in dostları, neden yedisi bir araya gelmiş cücelerdir? Hepsi kardeş olamayacağına göre, genetik bir hastalık mı vardır, yoksa madenci olmak için mi bir araya gelmişlerdir?” gibi sorular, bu masalla ilgili çocukların yönelttikleri soruların başında gelir...* * *Atasözleri ve bazı deyimler gibi, artık masallar da çocuklar açısından devrini tamamlamış gibi gözüküyor... Gündemin nabzını tutan Isparta ili Yalvaç ilçesi sayfası ile Isparta ili Yalvaç ilçesine ait güncel haberleri, fotoğrafları ve sondakika gelişmelerini sunuyor. Türkiye’nin tüm il, ilçe ve beldelerine ait sanat, spor, politika, magazin ve eğitim konusunda yaşanan gelişmelerine yer veren şehir sayfalarında Isparta ili Yalvaç ilçesi günlük hava durumu, namaz vakitleri ve sinema seans bilgilerine tüm il, ilçe ve beldelerini anlık olarak takip etme imkânı sunan Isparta ili Yalvaç ilçesi sayfasında sunduğu detay bilgilerle tüm gelişmeleri aktarıyor. Kolay ve hızlı şekilde ulaşacağınız ayrıntılı bilgilerle tüm gelişmelerden ilk siz haberdar olabilirsiniz. Reklamı Kapat AFYONKARAHİSAR AA - Gazeteci-yazar Yalvaç Ural, Türk edebiyatının önde gelen isimleriyle yaşadığı anılarını ve müzik geçmişini, "21. Afyonkarahisar Caz Festivali"nde anlattı. NG Afyon'da düzenlenen festivalin son gününe konuk olan Ural, lise yıllarında müzikle ilgilendiğini belirterek, "Orkestramız ve arkadaşlarımız vardı. Gruplar kurmuştuk ama bir türlü büyüklere yetişemiyorduk. Bir yerde Tülay German söylüyordu. Bir yerde Cem gibi, Erkin gibi arkadaşlarımız vardı. Onlar yol almıştı. Alt segmentte gitar çalıp şarkı söylüyordum ben. Bir gün Ruhi Su ile tanışmak istedik. Çünkü Bob Dylan ve Donovan gibi, İngiltere'de, ABD'de çıkmış olan genç şarkıcılar vardı. Bunlar kendi öz kültürlerine dönüp, kendi halk müziklerinden, folk müziklerinden şarkılar yapıyordu ve dünyaca meşhur olmuşlardı. Mesela Bob Dylan'ı herkes tanır. Joan Baez, bugüne kadar geldi. Biz de o anlayışta bir şeyler yapma dileğindeydik ve halk kültürüne, şiirine, edebiyatına ve müziğine karşı bir eğilimimiz vardı." dedi. Gazetecilikte 50. yılını 2020'de doldurduğunu dile getiren Ural, şunları kaydetti "Yazın dünyası ve edebiyat insanları hakikaten çok zarif, incelikleriyle birlikte belli konularda zayıflıkları olan kişilerdir. Yeri geldiğinde çocuk gibi birbirleriyle didişen, gençler gibi birbiriyle sürekli kavga eden, barışan ama bu ülkeye güzel şeyler bırakan insanlardır. Bugün Cemal Süreya'nın kitaplarının baskısı sanıyorum 270 baskı filan oldu. Bu ülkede Orhan Veli Kanık bile 100 baskıya varmamıştır bugüne kadar. Telif hakkı kalkınca varacaktır. Bakıyorsunuz Sabahattin Ali'nin telif hakkı geçen yıl kalktı. Türkiye'de Sabahattin Ali'nin kitaplarını basmayan yayınevi yok." Yalvaç Ural, Türk yayıncıların daha az telif ödenen yayınları yurt dışından getirmeye çalıştıklarını söyleyerek, "50 yıl sonra, okul kitaplarına benim şiirlerim girdi. Bir zamanlar şiirleri kitaplara girmemesi gerekenler içindeydik. Şimdi şiirlerimiz girdi. Bir zamanlar, 'Bu şiirler çocuklara olmaz.' diyenler, o şiirleri hatta senden izin almadan kullanıyor. O yüzden hepsinin ayrı bir öyküsü var." değerlendirmesinde bulundu. Ataol Behramoğlu'nun "Aşk iki kişiliktir" lafına atıfta bulunan Ural, şairlerin sevgiyi hayran kalınacak kadar güzel anlattıklarını dile getirerek, şöyle konuştu "Leyla ile Mecnun'da biliyorsunuz, Mecnun'a Leyla'yı getirdikleri zaman, 'Bu Leyla değil. Leyla benim içimde.' der. Metin Erksan'ın Sevmek Zamanı adlı bir filmi vardır, Müşfik Kenter'in oynadığı. Orada, adam eve badana yapmaya gelir. Duvarda bir resim vardır, Sema Özcan'ın. Bakar, ona aşık olur. Kadın sonra gelir, Sema Özcan ona yaklaşır. Adamın ona ilgisi yoktur. Sonunda evden ayrılırken, kadının resmini çalar, gider. Bir kayığa biner ve resmi götürür. Bence onlardaki şairlerdeki aşk da öyle. Onlar akıllarında bir sevgili yaratıyor. O sevgiliye yazıyor. Ama o anda birlikte oldukları kişi, sanki o aşkın yaratıcısı oluyor, onlar için." Genel Sanat Yönetmenliğini Hüseyin Başkadem'in üstlendiği festival, 3 gün boyunca sanatseverlere caz müziğinin seçkin eserlerini dinleme fırsatı sundu. GeçtiÄŸimiz gün, ilk kitaplarımdan biri olan “Bir Gök Dolusu Güvercin” adlı kitabımdaki öykülerden birini okurken, bazı sözcüklerin eskimiÅŸ olduÄŸunu gördüm ve bu beni çok rahatsız etti. Her zaman arı bir dille yazmaya özen göstermiÅŸimdir. Cümleleri kurarken özellikle Farsça, Arapça sözcük kullanmamaya özen gösteririm. Bu yüzden yazım biçimimi bile deÄŸiÅŸtirdiÄŸim olmuÅŸtur. Çocukların konuÅŸma dillerine, sözcük seçimlerine uygun yazmaya çalışırım. Kimi zaman da, dillerine pelesenk olmuÅŸ eski ve yabancı sözcükleri unutmaları, kullanmamaları için o sözcüklerin Türkçe karşılıklarını bıkmadan tekrarlarım cümle aralarında. Öykümde, yalnızca birkaç sözcük günümüz çocukları için eskilerden kalmış birer giysi gibi geldi kulağıma. DoÄŸrusunu söylemek gerekirse baskı yanlışları dışında, kitaplarımın yeni basımlarında büyük deÄŸiÅŸiklikler yapmam. Oysa Aziz Nesin ustamız, “Kitaplarının her yeni baskısında onları yeniden okuduÄŸunu ve bunun da bir yazar için yapılması gereken önemli bir görev olduÄŸunu,” söylerdi. Her zaman olduÄŸu gibi yine haklıymış. * * *Dilin yeni sözcüklerle beslenmesi, deÄŸiÅŸim göstermesi, teknolojiyle gelen sözcüklerle kuÅŸatılması ve karşılık bulunmakta geç kalındığında yabancı sözcüklerin dile yerleÅŸmesi; dilin insanlık yaÅŸamıyla birlikte paralel yürüyen yaÅŸam serüvenidir. Babam, “aksülâmel” derdi. Ben “tepki” diyorum. Bugünkü gençler de “reaksiyon” diyorlar. Biz reaksiyon sözcüğüyle kimya derslerinde tanışmıştık ve bizim bildiÄŸimiz anlamı sanki biraz kimyeviydi. Babama göre de “aksülâmel”in karşılığı “tepki”   Â* * *Bu “eskimek” düşüncesi kafama takıldı ya bir kere, baÅŸladım bütün kaynakları araÅŸtırmaya. Bütün yazarlarımız bütün kitaplarını, 20 yıl geçince, günün diline göre çalışıp yeniden mi hazırlıyorlardı? Bir de her zaman tartışılan bir konudur “Efendim, siz Hüseyin Rahmi Gürpınar’ı orijinalinden okusanız doyamazsınız. ‘Sinekli Bakkal’ı çocuklar orijinalinden okusa Halide Edip’i daha çok Çocuklarımız, günümüz Türkçesine uyarlanmasa ne Tevfik Fikret’ten, ne Namık Kemal’den, ne Mehmet Âkif’ten hiçbir ÅŸey anlamayacaklar. Daha nice örnek sayabilirim... * * *Sonunda elime öyle bir kitap geçti ki, tüm sorularımın yanıtlarını buldum. Özlem Nemutlu’nun yayına hazırladığı Halit Ziya UÅŸaklıgil’le ilgili bir kitap. “AÅŸka Dair” adlı bu kitapta yazarın hikâyelerinin yanı sıra “Bir Çevirme Denemesi” ve “Açık Türkçeye Çevirmeler” baÅŸlıklı iki bölüm daha yer alıyor. Sözünü edeceÄŸim “Bir Çevirme Denemesi” adlı bölüm, Halit Ziya UÅŸaklığil’in Yunus Nadi’ye yazdığı bir mektup. Size buradan bazı bölümler aktarmak istiyorum Halit Ziya bir gün, dilde öztürkçeye doÄŸru akış konusunda Yunus Nadi’yle söyleÅŸirken, Nadi ÅŸakayla, yazdığı eserleri yeni dile kazandırması için Halit Ziya’ya, “Eski yazdıklarınızı yeni dile çevirmek zorunda kalacaksınız,” diyor. O gece Halit Ziya evine dönünce, daha önceden yazdığı bir öyküyü okuyor. Görüyor ki, yazıldığı çağın süsleriyle dolu, o günün insanı için yabancı bir dil ve yapısına, biçimine dokunmadan, kendi deyiÅŸiyle süslerini deÄŸiÅŸtiriyor. Mektubunda bununla ilgili aynen ÅŸu sözleri söylüyor “Süslerini deÄŸiÅŸtirdim ve gördüm ki, fena deÄŸil, daha da iyi Daha sonra ÅŸu sözlerle noktalıyor mektubunu “Anlaşılıyor ki, bir yazının temelinde ve yapısında bir güzellik varsa o boyaların deÄŸiÅŸmesiyle kaybolmuyor. YetiÅŸir ki, boya çiÄŸ düşmeyecek gibi uygun * *Yıllardan beri dilde yenileÅŸme, yabancı sözcüklere karşı dilimizi ve çocuklarımızı nasıl korumalıyız konusuna kafamı yorarken, çocuklardan gelen elektronik postaları hep dikkatle okur, haberimiz olmadan çocuklarımızın diline girecek yabancı sözcüklere karşı elektronik posta nöbeti tutarım. Hep cümlelerinin sonunu simge, ya da onların “smiley”, kimilerinin de “ikon” dedikleri yeni iÅŸaretlerle bitirdiklerini görürüm. Bazen de hiç bilmediÄŸim, bana göre saçma sapan dediÄŸim iÅŸaretlerle biter. Herhalde noktadan sonra eli kaydı, yanlışlıkla bastı diye düşünürdüm. Teknik serviste çalışan genç arkadaÅŸlardan biri, “8-” bu iÅŸaret için, “Yalvaç Abi bu, ‘Ne haber gözlüklü?’ anlamına geliyor,” dedi. BaÅŸka bir maili daha gösterdim; “R”, bu da “kırık gözlük” demekmiÅŸ. Kendisine yanıt vermekte geciktiÄŸim bir okurum da şöyle bitirmiÅŸti cümlesini “-e” Bu da, “Hayal kırıklığına uÄŸradım!” demekmiÅŸ. Sonra bana 1997’de bizim dergi gruplarından birinin çıkardığı “İnternet Sözlüğü” adlı kitabı verdi. Hepsini yazamayacağım için, ben de aklınızda bulunsun diye bazılarını aktaracağım “3- öküz, X ÅŸaşı, 8 kurbaÄŸa, 8 goril, .- gözü üstünde olmak, - berbere git, 0- aziz, %+ dayak yemek, -ll sinirli, -X öpmek, 1-0 esneme, -t küs gibi...

yalvaç ural ne zaman öldü