cash. Ultrason insan kulağını duyamayacağı kadar yüksek tizlikte ses dalgalarına verilen isimdir. Ultrason tahmin ettiğinizden daha eski tarihlerden bu yana insan sağlığında kullanılmaktadır. Günümüzde yüksek teknoloji kullanan cihazlar sayesinde tanı amaçlı ultrason tıpta çok işe yaramaktadır. İnsan kulağı ortalama olarak 20 bin Hertz’den yani saniyede 20 bin titreşimden yüksek tizlikteki sesleri duyamaz. Doğada ultrasonik sesler kullanabilen canlılara verilebilecek en iyi örnek yarasalardır. Yarasalar karanlık mağaralarda çıkarttıkları ultrason dalgalarının yansımalarını dinleyerek yollarını bulabilirler. Yarasaların bu yöntemle yollarını bulduğunu 1794 yılında Lazzaro Spallanzani adlı bir İtalyan biyolog keşfetmişti. Fakat insanlar tarafından ultrason dalgalarının üretilebilmesi ancak 1880 yılında Fransa’da Pierre ve Jacques Curie kardeşlerin piezoelektrik kristallerin üzerlerine bir elektrik voltajı verilmesiyle çok yüksek frekanslarda titreştiklerini keşfetmeleriyle olanaklı oldu. Ultrason Dalgaları Üreten İlk Cihaz 1914 yılında ABD’de Reginald Fessenden tarafından denizlerin derinliklerinin taranması amacıyla piezoelektrik kristaller kullanılarak ultrason dalgalarının gönderilmesi ve geri alınması prensibiyle çalışan bir araç üretildi. Bu cihaz üç kilometre içindeki derin denizlerde bulunan buz kitleleri konusunda denizciler için uyarıcı olabiliyordu. Bu arada Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle Fessenden tarafından icat edilen araç yeniden geliştirilmeye başlandı. Fransa’da Paul Langévin ve araştırmacı ortağı Rus asıllı Constantin Chilowsky’in çalışmaları sonucunda günümüzde kullanılan sonarların atası kabul edilebilecek “hidrofon” isimli bir araç üretildi. Bu yıllarda Rusya’da bilim adamı Sergei Y. Sokolov tarafından verilen bilgilere göre birçok ülkede aynı anda üretilen bir başka araç da ultrason dalgalarını kullanarak metaller üzerindeki çatlakları anlama konusunda işçilere yardımcı oluyordu. O günlerde yüksek frekanslarda çalışabilen elektronik devreler üretilemediği için bu araçların etkinlikleri kısıtlı olmak zorunda kalmıştı. Sağlıkta ultrason dalgalarının tanı ve tedavi amaçlı olarak kullanılması sanılandan çok daha eski yıllarda başlamıştır. Ortamlar arasında enerji taşıma özelliği olan ultrason dalgalarının günümüz teknolojisine göre oldukça ilkel yöntemlerle üretilmeye başlanması o zamanların yenilikçi doktorlarının da ilgisini çekmeye başlamıştı. 1940’lı yıllarda Dr. William Fry ve Dr. Russell Meyers tarafından ultrason dalgaları beyin ameliyatlarında kullanılmaya başlandı. 1950’li yıllarda ise dünyanın birçok yerinde ultrason sayısız hastalık için fizik tedavi aracı olarak kullanılmaya başlandı. Bu hastalıkların arasında mide yanması, eklem ağrısı, cilt hastalıkları, hemoroid, idrar kaçırması hatta kalp sıkışmaları vardı. Aslında dokularda ısı üreten bir enerji kaynağı olan ultrasonun bu hastalıkların bazılarında hastaların yakınmalarını azalttığı durumlar da oluyordu. Fakat bu biçimde kullanılan ultrasonun dokularda bazen zarar oluşturduğu ve hastalıkları gerçekten tedavi etmediğinin anlaşılması fazla zaman almadı. Ultrasonun Tanı Yöntemi Olarak Kullanılması 1947 yılında Avusturya’da çalışan Dr. Karl Theo Dussik ve fizikçi kardeşi Friederich Dussik, ultrason dalgalarını insan hastalıklarında tanı yöntemi olarak kullanmak için çalışmaya başladılar. Dussik kardeşlerin kullandığı araçta ultrason dalgası üreten kısım hastanın vücudunun bir tarafında dalgaları alan kısım ise tam karşı tarafta bulunuyordu. Böylece dokulardan geçen ultrason dalgaları karşı tarafta tekrar elde edilerek oluşan potansiyel farklılıklarının ısıya duyarlı bir kağıt üzerinde grafik izdüşümü çıkarılmaktaydı. Böylece Dussik’in eline sadece siyah ve beyaz noktalardan oluşan bir görüntü geçiyordu. Dussik kardeşler bir konuda hata yapmışlardı, incelemelerini daha çok kafatası ve beyin üzerine yoğunlaştırmışlardı. Kafatası içindeki organlar günümüzün son derece hassas ultrason cihazlarında bile görülmemekte. Zaten daha sonra 1952 yılında Almanya’da ve Dussik’in başka araştırmacılar tarafından bu çalışma yeterli bulunmadı fakat Dussik’in yaptığı bu düzenek dünyada tanı amaçlı olarak ultrason dalgaları kullanılan ilk araç oldu. Daha sonraki yıllarda özellikle Avrupa’da birçok araştırmacı ultrason dalgaları kullanan tanı araçları üretmeye çalıştı fakat parasızlık, savaş ve yeterli teknolojinin olmaması bu çalışmaların bir sonuca varmadan durmasına neden oldu. Bu yıllarda Ordusu’nun desteğiyle gizli olarak devam ettirilen başka bir çalışmadan dünya kamuoyu 1949 yılında haberdar oldu. Bu çalışma orduda teğmen olarak görev yapan fizikçi George Ludwig tarafından yapılmıştı ve kullanılan araç radar veya sonarlarda olduğu gibi dalga gönderip yansıyan dalgalarla elde edilen bilgileri bir ekranda göstererek çalışıyordu. Ludwig gerçekten çok sistemli olarak çalışmıştı, örneğin ürettiği aracı denemek için hayvan organları kullanmıştı. Ludwig’in kullandığı araç günümüzde hiç kullanılmayan “A Modu” denilen ilkel bir görüntüleme yöntemi kullanıyordu. Çalışması üzerindeki gizlilik 1949 yılında kaldırılmasından sonra Greenwood and General Precision Laboratories adlı Şirketi ilk ticari ultrason cihazı üretimine geçti. Bu aracın günümüzde de olduğu gibi, kalp atışının ölçülmesi, böbrek ve safra kesesi taşları veya vücuttaki yabancı cisimlerin saptanması gibi durumlarda kullanılması öneriliyordu. Ludwig tarafından yapılan çalışmalar ve sonradan üretilen araç ile günümüzdeki teknolojinin temelleri atılmış oluyordu. Bu yıllardan sonra ultrason üzerindeki çalışmalar sadece tıp konusunda değil teknolojinin her dalında çok hızlandı. Böylece ultrason kullanan çamaşır makineleri, gaz analizi, delme işlemleri ve sterilizasyon mikropların öldürülmesi yapan araçlar üretildi. Bu yıllarda çok daha etkili piezoelektrik transdüserler üretildiği gibi elektronik araçlarda lambalar yerine yarıiletken denilen malzemelerle üretilmiş diyot ve transistörler yaygın olarak kullanılmaya başlandı. Bu sıralarda sadece değil Çin, Finlandiya ve Almanya gibi birçok ülkede araştırmacı veya doktorlar ultrason cihazını geliştirmeye çalışıyordu. 1953 yılında ultrasonun tanı yöntemi olarak kullanılması konusunda iyi bir haber yine geldi. Cerrah John Julian Wild ve elektrik mühendisi John Reid elde taşınabilen ve 15 megaHertz frekansında çalışan bir ultrason cihazı üretti. Bu cihaz kadınlarda memelerde görülen kitleleri gösterebiliyordu. Bu araştırmacılar 1955 yılında rektal ve vajinal yoldan ultrason yapılabilen başka bir araç ürettiler. Bu araç teknik olarak yetersizdi ve tanı amaçlı bile olsa bu yolların kullanılması toplumda büyük tepki yarattı. Bu yüzden ikili ayrıldı ve bu öncü çalışmalar da durmuş oldu. Fakat bir süre sonra John Reid yeniden ultrason konusunda çalışmaya başladı ve kardiyolog Claude Joyner’la birlikte dünyada ilk kez kalbin çalışmasının ultrasonografik görüntülerini elde edebilen günümüzde “ekokardiograf” denilen cihazı üretti. İki Boyutlu Görüntüler Bu tarihlerde üretilen ultrason cihazları doktorlara genel olarak bir sonar gibi sadece yansımaların görüntülerini veriyordu. Günümüzde kullanılan klasik ultrason görüntülerine benzer yani iki boyutlu görüntüler 1957 yılında önce Dr. Douglass Howry daha sonra Dr. Joseph Homles tarafından icat edilen ultrason cihazları sayesinde olanaklı oldu. Bu iki aracın kullanılması için hasta bir su tankına giriyor ve araç hasta etrafında dönerek görüntü oluşturuyordu. Böylece ilk kez karın içindeki organların kolaylıkla anlaşılacak biçimde görüntülenmesi başarılmış oldu. Homles daha sonraki yıllarda çalışmalarını geliştirerek ultrason probunu eklemleri olan bir kola yerleştirmeyi ve bunu hasta üzerinde dolaştırarak görüntü elde etmeyi başardı. Böylece hastalar su tanklarından kurtulmuş oluyordu. Aynı yıllarda Japonya’da Kenji Tanaka ve Toshio Wagai adlı cerrahlar başka mühendislerle birlikte benzer özellikte bir başka ultrason cihazı üretmeyi başardılar. Bu ekibin yaptığı cihaz radarlara benzer bir görüntü veriyordu fakat daha kullanışlıydı. Bu ekip çalışmaları sonucunda ortaya çıkan cihazı ticari olarak üretmeye başladılar, böylece Japonya’da ve dünyada ilk ultrason üretici şirketlerinden biri ortaya çıkmış oldu. Ultrasonun Kadın Sağlığı Konusunda Kullanımı Dr Ian Donald Daha önce bahsettiğimiz Dr. John Wild, 1954 yılında İngiltere’de ultrasonun tanı amaçlı kullanılmasıyla ilgili bir tıbbi seminere konuşmacı olarak çağırıldı. Dinleyicilerin arasında teknik konulara çok meraklı kadın hastalıkları ve doğum uzmanı Ian Donald da vardı. John Wild’i dinleyen Donald, savaşta elde ettiği radar ve sonarla ilgili bilgileri de ekleyince aklına ultrason cihazını gebelikleri incelemek için kullanmak geldi. Dr. Ian Donald’ın gerçekten renkli bir kişiliği vardı, babası ve dedesi de doktordu. Tıp fakültesine İskoçya’da başlamış, Güney Afrika’da bitirmişti. İkinci dünya savaşına katılmış, oldukça tehlikeli durumlarda savaşmıştı. Daha sonra İngiltere’ye dönen Dr. Ian Donald çeşitli hastanelerde hasta muayenesine başlamış ve cihazlarla yaptığı deneyler yüzünden arkadaşları arasında “çılgın doktor” olarak anılıyordu. John Wild’ın seminerinden sonra ultrasonla çalışan metallerde çatlak detektörünü hastalar üzerinde kullanmaya başladı. Daha sonra meslektaşı Dr. John MacVicar, teknisyen Tom Brown’la birlikte bir ultrason cihazı üretti ve bununla kadın hastalar üzerinde çalışmalara başladı. Bu ekibin ilk elde ettiği görüntüler kötüydü ve diğer doktorlar arasında fazla kabul görmedi. Fakat bir gün midesinde tedavi edilemez bir kanser olduğu söylenen bir hastada ameliyatla kolayca alınabilecek bir yumurtalık kisti olduğunu kanıtlamaları ile Dr. Donald bir anda çok popüler oldu. Böylece kullandığı ultrason cihazını klinik içine getirdi ve birçok hastada kullanmaya başladı. Dr. Ian Donald çalışmalarını daha ileri götürerek dünyada ilk olarak yeni doğan bebeklerde bıngıldak Tıpta “fontanel” üzerinden ultrason yaparak bebeğin beynini inceleme yöntemini bulan ilk kişi oldu. Ultrason Patlaması 1960’lı yıllarda bütün dünyada çok sayıda şirket tıbbi görüntüleme amaçlı ultrason cihazları üretmeye başladı. Japonya’da Aloka, Avusturya’da KretzTechnik gibi birçok yeni şirket kuruldu veya Japonya’da Toshiba veya Almanya’da Siemens gibi eski şirketler ultrasonla tıbbi görüntüleme konusuna girdi. 1969 yılında Viyana’da Avusturya dünyada ilk kez uluslararası “Tıpta Ultrasonla Tanı Yöntemi” isimli bir kongre düzenlendi. Bu kongreye yukarıda adından bahsettiğimiz doktorlar yanında konuyla ilgili yüzlerce başka uzman katıldı. 1974 yılında İngiltere’de Dr. Ellis Barnett ve Dr. Patricia Morley tarafından dünyada ilk kez bir ultrasonografi kitabı yayınlandı. Bu tarihlerde üretilen ultrason cihazlarında çoğu eklemli bir kol üzerine monte edilmiş problar ve bunların hastayla daha iyi teması için su torbaları kullanıyordu. Bu yıllarda ultrasonografi yöntemi için neredeyse her ülke ve doktor farklı bir isim kullanıyordu. Örneğin, Avustralya’da “ekogram”, Japonya’da “ultrasono-tomogram”, “sonogram” veya “ekoskop” gibi isimler kullanılıyordu. Sonraki yıllarda bütün dünyada “ultrasonografi” veya “ultrasonogram” veya kısaca “sonografi” veya “sonogram” kullanımı çabucak yerleşti. Bu sırada özellikle elektronikte olan hızlı gelişmeler yüzünden ultrason cihazları giderek daha çok işlevli olmaya başladı. Anne karnındaki bebeklerin ölçümleri yapılmaya, hatta çeşitli sakatlıklar saptanmaya başlandı. Bunun yanında Doppler ultrason denilen damarlar ve kalp içinde akan kanın hızını hesaplayabilen yöntem icat edildi. Ultrason cihazları bu yıllarda günümüzdeki kadar gelişmiş olmasalar da, gebelikler, kalp hastalıkları, göz, damar hastalıkları veya iç hastalıkları gibi konularda bütün dünyada yaygın olarak kullanılmaya başlandı. Bu yıllarda en önemli sorunlardan biri olan standartlaşma konusunda da ilk adımlar atılmaya başlandı. Örneğin çeşitli hesaplarda kullanılan sesin canlı insan dokularındaki hızı, bütün dünyada araştırmacılar ve şirketler tarafından 1540 m/s olarak kabul edildi. İnanılmaz Yenilikler Devam Ediyor 1970’li yıllarda görüntülerde gri renk yelpazesi İngilizcede “grey scale” kullanılmaya başlandı. O zaman kadar görüntüler kağıt veya ekran üzerinde siyah veya beyaz noktalar halinde izlenebiliyordu. 1978 yılında Japonya’da Aloka Şirketi 32 gri renk yelpazesi gösterebilen cihazlar üretmeye başladı. Yine 1978 yılında yine Japonya’da Hitachi Şirketi tarafından, o günlerde bilgisayarlarda kullanılmaya başlanan mikro işlemciler ultrason cihazlarında da kullanılmaya başlandı. Mikroişlemci olarak Intel veya Motorola tarafından üretilen yongalar kullanılıyordu. Ultrason cihazlarında da kullanılan Intel tarafından üretilen ünlü 8080 mikroişlemcisi içerisinde 6000 adet transistör içeriyordu. Ayrıca bazı cihazlarda kullanılan “beyaz üzerinde siyah” görüntüler kullanıcıların gözlerini çok yorduğu için günümüzde olduğu gibi “siyah üzerinde beyaz” görüntüler kullanılmaya başlandı. Hareketli Ultrason Görüntüleri Ultrason cihazlarının ilk geliştirildiği 1970’li yıllardan itibaren hareketli iki boyutlu görüntü İngilizcede “real time” elde edilmeye çalışılmıştı. Bu yıllarda cihazların teknik yetersizlikleri yüzünden önemli bir başarı elde edilememişti. Kabul edilebilir derecede güzel hareketli görüntüler oluşturabilen ve ticari olarak başarılı olan ilk ultrason cihazı 1975 yılında Martin H. Wilcox tarafından kurulmuş, Advanced Diagnostic Research Corporation ADR adlı şirketin “2130” modeliydi. Şirket bütün dünyada bunlardan 5000 adet satmayı başarmıştı. Bu cihazın probu içinde 506 kristal vardı ve o zamanlara göre gerçekten kaliteli görüntüler oluşturuyordu. Bu yıllarda üretilen yeni teknolojileri kullanan cihazlar eski modellere daha küçük, hafif ve ucuzdular. Hareketli görüntüler sayesinde anne karnındaki bebeklerin daha iyi görüntüleri elde edilmeye başlandığından sakatlıklar için kolaylıkta tanı konulmaya başlandı. Bu konuda doğum öncesi tanı Tıpta “Prenatal Tanı” adı verilen yeni bir ultrasonografi yöntemi ortaya çıktı. Doppler Ultrason Doppler ultrason, sabit duran bir alıcıya, örneğin prob içindeki bir sensöre, hareketli bir kaynaktan ulaşan ses dalgalarının titreşim sayısının hıza göre değiştiği ilkesine göre çalışır. Bu ilke Avusturyalı fizikçi Christian Andreas Doppler tarafından 1842 yılında keşfedilmişti. Bu özelliği kullanarak Doppler ultrason yapabilen bir cihaz, damarların içindeki kan veya kalbin çeperleri gibi hareketli organları algılayabilir ve bu hareketin sayısını veya hızını ölçebilir. Ultrason yoluyla damarlar içindeki kan akımını ölçme çok eskiden beri uygulanan bir yöntem olduğu halde bu özelliğin gebeliklerde kullanımı ancak 1964 yılında başlamıştı. Bu yıllarda üretilen cihazlarla daha çok bebeklerin kalp atımı saptanmaya çalışılıyordu. 1968 yılında Japon doktorlar H. Takemura ve Y. Ashitaka, Doppler etkisiyle kordon kanının hareketlerini saptamayı başardı. 1981 yılında Finlandiyalı doktorlar Pentti Jouppila ve Pertti Kirkinen, bebeklerin kordonundaki toplardamar Tıpta “ven” kan akımının gelişme geriliği olduğu durumlarda bozulduğunu buldu. İngiltere’de 1982 yılında Dr. Stuart Campbell ve Dr. David Griffin benzer ölçümleri bu kez bebeklerin kordonlarındaki atardamarlar Tıpta “arter” üzerinde yaptı. Böylece doğum öncesi tanı için doktorlara yardımcı olabilecek çok önemli bir yöntem geliştirilmiş oldu. Daha sonraki yıllarda Doppler ultrason yönteminin hareketli görüntüler üzerinde yapılmaya başlanmasıyla doktorlar için büyük kolaylık sağlandı. Doppler ilkesi kullanılarak kan akımı da görüntü üzerinde renkli olarak gösterilebilir. Renkli görüntüler doktorların dokular içinde damarları bulmasında kolaylık sağlar. İlerlemeler 1990’lı Yıllarda Devam Etti Bu yıllarda piyasaya daha önceden kullanılan kristallerin düz bir sırada yerleştirildiği lineer probların yanında “Konvex” tipte yani piezoelektrik kristallerin bir çemberin parçasını oluşturacak biçimde yerleştirildiği problar piyasaya çıktı. Bu dönemde özellikle büyük şirketlerin ürettiği güçlü ultrason cihazlarında görüntü kalitesi çok yükseldi. Görüntü kalitesinin yükselmesi ise özellikle anne karnındaki bebeklerin hastalıklarında erken tanı konulması açısından doktorlar için büyük kolaylıklar sağladı. Bu dönemde artık bebeklerin vücutlarındaki en ufak bir değişiklik rahatlıkla ultrason cihazlarıyla izlenebiliyordu. Örneğin bebeğin kalbinin çalışması ultrason cihazlarının Doppler işlevleriyle incelenip, kalbin yapısındaki bozukluklara daha anne karnındayken tanı konulabiliyordu. 1992 yılında Dr. Kypros Nicolaides ve arkadaşları anne karnındaki 11-14 haftalık bebeklerde ense kalınlığı İngilizcede “Nuchal translucency” ölçülmesinin anlamlı olduğunu kanıtladı. Bu çalışma için milimetrenin onda biri kadar küçük aralıkları hassas olarak ölçebilen ultrason cihazları gerekiyordu ve bunlar çoktan üretilmişti. Bu yıllarda sadece gebeliklerde değil, rahim ve yumurtalık hastalıklarında da ultrason cihazlarının ilgili damarlardaki Doppler ölçümleri veya bir iğne kullanılarak sıvı örneği alınması için görüntüleme yapılması gibi birçok karmaşık işlerde kullanılması için çalışmalar yayınlandı. Ve Sonunda Üç Boyutlu Ultrason! Ultrason görüntülerinin özellikle gebelikte yapılan ultrason sırasında elde edilen görüntülerin üç boyutlu olarak oluşturulması için ilk olarak 1970’li yıllarda denemeler yapılmıştı. İlk başarılı üç boyutlu görüntüler 1984 yılında Tokyo Üniversitesi’nde Kazunori Baba tarafından yaratıldı. Baba’nın yöntemi iki boyutlu kesitlerin bir bilgisayar yardımıyla birleştirilmesine dayanıyordu. Prob hareketlere duyarlı kol üzerinde hareket ediyor sonuçta üç boyutlu görüntülerin ekranda görüntülenebilmesi için 10 dakika beklemek gerekiyordu. 1989 yılında Avusturya’da bulunan Kretztechnik Şirketi tarafından üretilen Combison 330 adlı ultrason cihazı başarılı olarak üç boyutlu görüntüler oluşturabilen ilk ticari model olarak piyasaya sunuldu. 1993 yılında yine aynı şirket Viyana Üniversitesi’nde çalışan Wilfried Feichtinger ve daha sonra Alfred Kratochwil yardımıyla ikinci nesil ultrason cihazını Voluson 530D adıyla piyasaya sundu. Bu cihazlar eş zamanlı görüntü oluşturamıyordu, yani ekranda görülen görüntüler hareketsizdi. 1996 yılında California Üniversitesi’nde Thomas Nelson and Dolores Pretorius hareketli gibi görünen ultrason görüntülerini oluşturmayı başardılar. Bu ekibin cihazında 3D görüntüler bir belleğe depolanıyor ve istenildiğinde arka arkaya gösterilerek hareket etkisi yaratılıyordu. Kretztechnik Şirketi 1996 yılında Medison Şirketi tarafından satın alındı ve Voluson serisi cihazların üretimi hızlandı. Bu yıllarda üç boyutlu görüntü oluşturan cihazları üretmek konusunda diğer şirketler isteksizdi ama Medison tarafından üretilen bu güçlü cihazların ürettiği göz alıcı görüntüler bu konuya karşı bir ilginin oluşmasını sağladı. 2000’li yıllara doğru dünyada yirmiden fazla merkezde bu konuda çalışmalar yapılıyordu. Bu yıllarda ATL ve General Electric Şirketleri de ilk üç boyutlu 3D ultrason cihazlarını ürettiler. Devamında bilgisayar teknolojisinin gelişmesi ve daha etkili görüntü oluşturma yazılımlarının oluşturulmasıyla hareketsiz üç boyutlu görüntüler bazı şirketler tarafından 4D olarak adlandırılan eş zamanlı realtime hareketli görüntülere dönüştü. Üç boyutlu görüntüler gebe kadınlar doğum gerçekleşmeden bebekleriyle tanışmalarını sağlamış oldu. Böylece ultrason önce hareketli iki boyutlu daha sonra hareketli üç boyutlu görüntüler sayesinde ailelerin kalbini fethetmiş oldu. Ünlü sinema oyuncusu Tom Cruise’un eski eşi Kate Holmes’un gebeliği sırasında evine ultrason cihazı aldığını ve anne karnındaki bebeğe sık sık ultrasonla baktıklarını biliyor musunuz? Biparietal çap BPD , fetal boyutu değerlendirmek için kullanılan temel biyometrik parametrelerden biridir. BPD Nedir? Baş çevresi HC, karın çevresi AC ve femur uzunluğu FL ile birlikte BPD, fetal ağırlığın bir tahminini üretmek için 24, 2021İçindekiler1 Ultrasonda BPD kaç olmalı?2 BPD kaç mm olmalı?3 BDP nedir gebelik?4 Ultrason ölçümleri ne kadar doğru?5 BPD nasıl hesaplanır?6 Ultrasonda Size ne demek?7 Normal doğum için bebeğin kafa çapı kaç olmalı?8 AC değeri nedir?Ultrasonda BPD kaç olmalı?BPD Başın her iki yanında bulunan parietal kemiklerin arasındaki mesafe BPD değeridir. 12. haftadan sonra 26. haftaya kadar en güvenilir veriyi sunan BPD değeri gebelik sonlarına doğru değişiklik gösterebilir. 13. haftada bu değer en az 2,07 cm iken 26. haftada 6,16 cm' kaç mm olmalı?Başın bir yandan diğer yana çapının ölçümüdür. 13 haftada ortalama 24 mm iken doğum zamanında 95 mm dir. Aynı gebelik haftasına sahip ve aynı ağırlıkta bebeklerin baş çapları birbirinden çok farklı olabilir. Bu, bebeğin ileri yaşlarında kafa şeklinin nasıl olacağını nedir gebelik?Bu cihaz sayesinde hamilelik boyunca çeşitli ölçümler yapılması mümkün. Ultrason ile ölçümü yapılabilen ölçülebilen şeylerde biri de biparietal çaptır BPD. Bu değer anne karnında büyümekte olan bebeğin kafatasının bir parietal kemikten diğer parietal kemiğe olan uzunluğu yani kafatasının çapının ölçümünü ifade ölçümleri ne kadar doğru?Ultrasonografi fetusun değerlendirilmesinde güvenli ve etkili bir yöntem olarak kabul edilir. Günümüzde kullanılan gerçek zamanlı ultrasonografi cihazları, hareket halindeki fetusun görüntülerini monitör ekranına yansıtmakta ve fetusu incelemeye olanak nasıl hesaplanır?BPD Ölçümü Biparietal çap Nedir? Başın iki yanında yer alan ve parietal kemik adı verilen kemikler arasındaki mesafenin ölçümüdür. Bu ölçüm 13. haftadan sonra yapılır. 13. haftada cm civarındayken miadda cm'e kadar Size ne demek?Size bebeğinizin boyu, kilosu, kaç haftalık olduğu kısacası sağlığıyla ilgili bilgiler verir. Daha sonra ultrason çıktılarını doğum için bebeğin kafa çapı kaç olmalı?Normal doğumda bebeğin baş çapı oldukça önemlidir. Özellikte baş çapının PD 97-98'mm geçtiği durumlarda doğum zorlaşmaktadır. 37'haftayı geçen miyadın da olan gebede bebek kafa çapı 93-96'mm civarındadır yani doğuma oldukça değeri nedir?AC değeri, gebeliğin son dönemindeki en önemli ölçümdür. Bebeğin hemen kalbinin altından yapılan bu ölçüm, karın çevresinin hesaplamaya yarıyor. AC değeri fetüsün büyüklüğü ve ağırlığı hakkında da bilgi veriyor. Eylül 29, 201929 Eylül 2019Gebeliğin 18-21. haftalarında yapılacak testlerHamileliğin 18-21 haftalarında yapılacak testler; Ultrason muayenesinin gebeliğin her döneminde önem taşıdığını belirten uzmanlar, bebeğe genel anotomik inceleme yapılmasını tavsiye ederler. İleri düzey ultrasonografi kullanılarak bebeğin anatomisi incelenir. ileri düzey ultrason muayenesinde bebeğin organlarının ölçümü, parmaklarının yapı şekil yanında iç organlarının gelişimine, beyinde, omurilikte, yüzde, bacaklarda, kollarda, iç organlarda hayatı tehdit edecek ya da engelliliğe yol açacak önemli yapısal anormalilik olup olmadığına bakılır. İleri ultrason taramasının 18. haftadan sonra yapılması gerektiği bunun nedeni olarak da beyin ve omurilik yapısının 16. haftada tamamlanmasından dolayıdır. Anomali taramasında bebeğin tüm organlarının gelişimine bakılırken, iç organları araştırılır. Taramalarda bebeğin kalbinde bir sorun görülürse 20. hafta ile 24. haftada fetaleko yapılır. Anomali taraması Ayrıntılı ultrason, anne adaylarının gebelik dönemlerinde bebeklerine yapılacak en önemli tetkiktir. Anomali taraması hamileliğin 17-23 haftaları arasında yapılır. Fetal anomali taramasını yapılma nedeni anne karnında ki bebeğin organlarının ayrıntılı olarak görüntülemektedir. Her anne adayının tek isteği dünyaya sağlıklı bir bebek getirmek olduğunu belirten uzmanımız anomaliyle bebek sahibi olma riskinin genellikle yüzde 3-5 civarında olduğunu söylerler. Ayrıntılı ultrason taraması anne adaylarımızın gebelikleri boyunca bebeklerine yapılacak en önemli tetkik olduğunu belirten uzman doktorlar, anomali taramasında ki temel amacın, anne karnında ki bebeğin gelişimi ve organlarının sağlıklı olduğunun ileri düzeyde kontrol edilmesi olduğunu söylerler. Yaklaşık olarak 30 dakika süren bir ultrason muayenesi olan anomali taramasının mutlaka deneyimli kişiler tarafından yapılması gerekir. Anomali taramasında yapılan tetkikler Bebeğin el ve ayak parmakları Kol ve bacakları Kalp odacıkları, kalp kapakçıkları, kalp duvarları, damar giriş ve çıkışlarının doğru olup olmadığı Bebeğin midesi, bağırsakları, böbrekleri, mesanesi, karın duvarı Yüz kemikleri, dudak, damak, buru anatomisi, kulakları Beyin, beyincik gelişimi, beyin boşlukları Omurga sistemi dahil olmak üzere tüm organlarının ayrıntılı olarak incelemesi ve değerlendirilmesi yapılır. Bu tarama sonunda bebekle ilgili herhangi bir sorunun olup olmadığı detaylı olarak kontrol edildikten sonra sonuçlar ayrıntılı bir raporla verilir. Fetal anomali görülme olasılığını artıran nedenler İleri yaş gebeliği, tek yumurta ikizleri ve akraba evliliklerinin fetal anomali görülme olasılığını artıran nedenler olduğunu belirtirken, bununla birlikte anne adayının gebeliği sırasında meydana gelen oluşumlarında bebekte anomali görülme olasılığını artırdığı söz konusu oluşumlar şöyledir; Anne adayının gebeliği sırasında kullandığı ilaçlar Maruz kaldığı röntgen ışınları Maruz kaldığı röntgen ışınları Gebelikte anne adaylarının yaptırması gereken en önemli tetkik olduğunu söyleyen uzmanımız, bazen organların fonksiyonların görülemediği durumlarında olabileceğini belirtir. Misal olarak kulak incelemelerde normal görülebilir ama bebeğin doğumdan sonra işitme kaybı ortaya çıkabilir. Uzmanımız tarafından anomali taraması hamileliğin 20-21 haftaları arasında yapılması önerilir. Bu taramada yapılan incelemeler; Belirtilen haftada yapılan ayrıntılı ultrason muayenesinde bebeklerin anne karnında yapısal bir anomalisi olup olamadığı test ediliyor. Örneğin bebeğin kalbi normal mi? Kaç parmağı var? Ya da kolu bacağı var mı? Tüm uzuv ve organları en ince ayrıntısına kadar inceleniyor. Burun kemiği var mı? Kalpte beyaz nokta var mı? Ya da bebeğin ense kalınlığı ölçümü gibi down sendromu ile ilgili ihtimaller de araştırılıyor. Rahim ağzı ölçümleri yapılarak anne adayında erken doğum riskinin olup olmadığını tespit etmek için vajinal ultrosonografiyle rahim ağzı uzunluğu ölçülüyor. Özellikle hamileliğin son dönemlerinde ortaya çıkan gebelik zehirlenmesi, yüksek tansiyon gibi riskler araştırılıyor. Amniyon sıvısı miktarı ölçülüyor. Ultrason terimlerinin anlamları nelerdir Hamilelik sürecinde bebeğin gelişim ve sağlık durumu kontrolü için bilgiler veren ultrason muayenesi sonucunda çok sayıda parametrik değer ortaya çıkmaktadır. Söz konusu terimlerin farklı ve önemli anlamlarının bulunduğu belirtilir. Hamilelikte ultrason terimleri olarak gebelerin karşılarına çıkan FTA, GA ga, GS, BPD, AUA aua, D, DR, ve bebeğin kalp atış hızını gösteren terimlerin normal değerlerinin bilinmesi tavsiye edilirken, buna neden olarak da ultrasonda bebeğin gelişiminin sürekli takip edilmesi gösterilir. Ultrasonda bunlar dışında farklı parametrelerinde olduğu belirtilirken, LMP, CRL, AC, HC, ve FL gibi terimlerin de bilinmesinde fayda olduğu ifade edilir. Hamilelikte ultrasonla yapılan ölçümler ve çıkan değerlerin anlamları ise şöyledir AC bebeğin karın çevresinin ölçüsü anlamına gelir. AFI amniyotik sıvı miktarının ultrasonla net bir biçimde ölçülmesi anlamında kullanılmaktadır. CRL anne kanındaki bebeğin popo ve baş mesafesi anlamına gelir. DD bebeğin tahmini doğum tarihini verir. EDD bebeğin tahmini doğum tarihidir. Diğer ultrason terimleri ile birlikte kullanılmalıdır. EDD LMP son adet tarihine göre doğum zamanı EDD AUA bebeğin anne karnında ki ölçümlerine göre tahmini doğum zamanını verir. FHR – fetalheartrate Anne karnında ki bebeğin kalp atış hızı ultrasonda bebeğin kalp atış hızını gösteren değer olarak gösterilir. Normal bir fetüsün kalp atış hızının değeridir. Bebeğin uterus döneminde kalp atışlarının dakikada 120 ila 160 atım bpm arasında değiştiği ifade edilmektedir. Kalp atışlarını yaklaşık olarak gebeliğin 6. Haftasında sonografik olarak ölçülebilir. EFW ultrason ölçümleri ile birlikte kullanılır. Bebeğin tahmini ağırlığını ifade eder. FL uyluk kemiği uzunluğu anlamına gelir. Femur vücudun en uzun kemiğidir. Gebeliğin 4. Ayı itibari ile bebeğin boyu hakkında bilgi verir. GA AUA tahmini bebek yaşını verir. GA LMP anne adayının son adet tarihinden ölçümün yapıldığı güne kadar olan zamanı gösterir. HL dirsek ve omuz arasındaki kolun uzun kemiği olan humerusu ifade eder. LMP anne adayının son adet tarihinin ilk gününü ifade eder VALUE yazan kısmın atında ki yer bebeğin tahmini kilosu olarak ifade edilirken, Range terimi de standart sapmayı vermektedir. Yani bu rakamlar bebeğinizin hangi gramlar arasında olduğunu gösterir. BPD BiParietalDiameter bebeğin başını iki kulak arası ölçen çap anlamına gelir. OFD Occipitofrontaldiameter bebek baş kısmından daha uzun olan ön ve arka çapını ifade eder. HC HeadCircumference bebeğin kafa çevresinin uzunluğu anlamına gelir. NT bebeğin ense pilisi kalınlığı anlamına gelir RV bebeğin kalbindeki sağ karıncığı ifade eder. LA bebeğin kalbindeki sol kulakçığı ifade eder. LV bebeğin kalbindeki sol karıncığı ifade eder. RA bebeğin kalbindeki sağ kulakçığı ifade eder. AO aort bebeğin kalbinden çıkan ana atardamarı ifade eder. Doppler ultrasonografi kısaltılmış terimleri D Diastol sonu akım hızıdır. Ayrıca kalbin gevşeme safhasının en sonunda damardaki kan akım hızını ifade eder. S Doppler dalga şeklinin en uç yani tepe noktasını ifade eder. Ayrıca kan akım hızının büyük oranda olduğu noktadır. A ortalama kan akım hızıdır. PI pulsatilite indeksidir. RI direnç indeksidir. S/D Sistol ve diyastoldeki kan akım hızı oranını ifade etmektedir. Gebelikte yapılan ultrason terimleri ile ilgili anne adaylarının unutmaması gereken konu; belirtilen bu ölçümlerin hepsinin milimetrik ölçüler olduğudur. Doktorunuzun ölçümleri yaparken birkaç milim fazla ya da eksik ölçebilme ya da birkaç gün saptırabilme olasılığı olabileceğini unutmamalıyız. Bazen bir haftalık sapmalar bile normal kabul edilebilir. Herhangi bir olumsuz durum olduğunda doktorunuzun mutlaka sizi bilgilendireceğini bilmeniz gerekir. Yukarda belirtilen değerler tek başına bir anlam ifade etmez söz konusu değerler sadece uzman doktorların değerlendiresi ile yapılır. Tahmini doğum tarihi nasıl hesaplanır? Anne ve baba adayları bebek sahibi olacaklarını öğrendikleri günden itibaren onun ne zaman doğacağını merak ederler. Hamilelik dönemi 40 haftadan oluşan uzun bir yoldur. Doğuma kaç gün kaldığı nasıl anlaşılır. Tıbbi tanımlara göre doğum gebeliği 40. Haftasında gerçekleşir. Buna rağmen doğumların bir kısmı daha erken de gerçekleşebilmektedir. Bebeğin yaklaşık doğum tarihini hesaplayan otomatik hesaplama motorları internet üzerinden gebelere hizmet vermektedir. Bu hesaplama motorları Doğuma kaç gün kaldığını ortalama olarak hesaplar. Sizde buradan tahmini doğum tarihinizi öğrenebilirsiniz. Gebeliğin uzun ve özenle geçirilen sürecini, bebekle taçlandıran doğuma kadar geçen süre kırk haftalık gebelik olarak süreci olarak tanımlanır. Hamilelik sona erdiğinde doğum gerçekleşir. Her doğum 40 haftada beklenmez. Bazı gebelerin doğumu 40 haftadan önce olurken bazı gebelerin ki 40 haftayı biraz geçebilir. Bu nedenle doğuma ne kadar kaldığını hesaplayan araçların son adet tarihini temel alarak tahmini bir hesaplama yaptığını unutmamamız gerekir. Doğum yapacağınız tarihle ilgili doktorunuzun verdiği tarihi temel alarak hazırlıklarınızı bu yönde yapmanızı öneririz. Tahmini doğum tarihi, otomatik hesaplama araçlarının yanında dört işlem yapılarak da hesaplanabilir. Dört işlemle hesaplamak için son adetinizin başladığı tarihe 7 gün eklenip, 3 ay geriye giderek kolay bir şekilde hesaplayabilirsiniz. Bu yönteme negele’ adı verilmektedir. Bu tahmini doğum tarihi doğumun olacağı son tarihtir. Örneğin; Son adet tarihi 2 mart olan gebeler; 2+7=9 mart. 9 marttan geriye 3 ay gidilirse tahmini doğum tarihi 9 aralık olur. Adet düzensizliği olan gebelerde yanılma olabilir. Bu gibi durumlarda doktor tarafından yapılan ultrason ölçümlerinden faydalanılır. Doğum yapma zamanları her anne adayı için farklılık gösterebilir. 40 haftadan erken ya da geç olabilir bu sebepten dolayı doğum zamanınız ile ilgili doktorunuzun yönlendirmelerini dikkate alarak gerekli hazırlıkları yapmalısınız. Doğum Son Adet Tarihine Göre mi Ultrasona Göre mi Olur?Son Adet Tarihi ile Doğum HesaplamaDoğumun Ne Zaman Olacağını Net Olarak Bilmek Mümkün DeğilÖnemli Olan Bebeğin Gelişimi ve Anne SağlığıAnne adaylarının en çok merak ettiği sorulardan birisi, doğum ne zaman olur? Gebeliğin başında hesaplama yaparak, hamileliğin başlangıcı belirlenmekte ve bu şekilde takipler yapılmaktadır. Peki doğum son adet tarihine göre mi ultrasona göre mi olur? Öncelikle doğumun ne zaman gerçekleşeceği hiçbir zaman net olarak hesaplanamaz. Sadece tahmini tarihler hesaplanarak bir planlama yapılır. İlgili Konumuz Doğum Şekli Ne Zaman Belli Olur? Doğum Son Adet Tarihine Göre mi Ultrasona Göre mi Olur? Birçok anne adayının heyecan ile beklediği doğum, özellikle gebeliğin son haftalarında daha çok merak edilmekte ve büyük bir heyecan sarmaktadır. Kadınların hayatlarında ki en özel deneyimlerden olan doğum son adet tarihine göre mi ultrasona göre mi olur? Sorusu akıllara gelmektedir. Birçok tahmini doğum hesaplama programları olsa bile, hiçbir program net olarak doğumun ne zaman olacağını bizlere söyleyemez. Bu nedenle gebeliğin son haftalarında anne adayları her zaman hazırlıklı olmalıdırlar. Hekimler gebeliğin başlangıcını hesaplarken son görülen adet tarihine göre hesaplamalar yapmaktadır. Bazı durumlarda gerçekleşen döllenme yumurtanın atılma dönemine yakın bir zamanda olabilir. Bunun anlamı döllenme yumurtlama tarihinden 15 gün sonra olabileceğidir. Son Adet Tarihi ile Doğum Hesaplama Doğum son adet tarihine göre mi ultrasona göre mi olur? Sorusuna hiçbir hekim son adet tarihine göre veya ultrasona göre olur diye net bir tarih vermez. Sadece tahmini tarihler verilerek, her şey yolunda giderse planlanan doğum zamanı yaklaştığında hazırlıkların tamamlanması sağlanır. Gebelik uzun ve karmaşık bir dönem olduğu için, son anlarda bile planlarda değişimler olabilmekte. Sadece son adet tarihinin ilk günü gebeliğin başlangıcı olarak kabul edilir. Bu tarihte döllenmenin gerçekleştiği kabul edilerek takipler bu yönde yapılabilir. Ancak gerçekleşen döllenme, yumurtlamadan 15 gün sonra olabileceği ihtimalide vardır. Bunun anlamı ise son adet tarihi ile hesaplanan doğum zamanı ile yumurtlamadan 15 gün sonra oluşabilecek döllenme arasında yaklaşık 15 günlük fark olabilir. Bu tip durumlarda bebek ultrason ile incelenerek, gelişimine göre ve ölçümlere göre yaklaşık doğum zamanı belirlenebilir. Doğumun Ne Zaman Olacağını Net Olarak Bilmek Mümkün Değil Son yıllarda sağlık ve teknoloji gerçekten çok gelişti ancak, tam olarak doğumu neyin başlatarak tetiklediği konusu net şekilde aydınlanmış değil. Sadece bazı hormonlar salgılanarak normal doğum eylemini başlattıkları bilinmektedir. Göz Atabilirsiniz Açılma Olduktan Ne Kadar Sonra Doğum Olur? Doğan bebeklerin hepsi hiçbir zaman aynı haftalarda hatta aynı aylarda bile doğmazlar. Bazı bebek 7 aylıkken dünyaya gelirken, bazıları dünyaya gelmemekte ısrar ederek gün aşımına bile gidebilmekteler. Bu yüzden hesaplanan tahmini doğum zamanına bakılmaksızın, gebeliğin 28. Haftasından itibaren anne adayları doğuma hazırlıklı olmalılar. Doğum çantalarını hazır tutulmalıdırlar. Tahmini olarak doğum tarihi hesaplanırken, son adet tarihi baz alınarak veya ultrason ölçümleri yapılarak bebek değerlendirilir ve ölçüleri hangi gebelik haftasına uygunsa eşleştirilerek gebelik haftası belirlenir. Sonrasın belirlenen gebelik haftasına göre doğum zamanı zaten çıkmış olur. Bütün gebelik takipleri bu belirlenen takiplere göre yapılmaktadır. Ortaya doğum tarihi 1 hafta geç veya bir hafta önce olacak şekilde hazırlıkların yapılması hekimler tarafından tavsiye edilmektedir. Önemli Olan Bebeğin Gelişimi ve Anne Sağlığı Yukarıda bahsettiklerimizden şu sonuç ortaya çıkıyor; doğum zamanı, son adet tarihi veya ultrason ölçümleri ile ancak tahmini olarak belirlenmektedir. Bu yüzden gebeliği takip eden hekim için doğumun tam olarak ne zaman olacağının çok önemi yoktur. Sadece bebeğin gelişimi içinde olunduğu haftalar ile uyumlu gidip gitmemesi önemlidir. Ayrıca anne ve bebeğin sağlığı da doğum zamanından çok daha önemlidir. Anne adaylarımızda, doğum son adet tarihine göre mi ultrasona göre mi olur? Gibi sorulara çok fazla takılmadan, 28. Gebelik haftasından itibaren her daim doğuma hazır olmalılar. Kendi sağlılarına ve bebeklerinin sağlıklarına dikkat ederek, gebeliklerinin tadını çıkarmalıdırlar. Ultrason terimleri fl ne demek? 2022 tarafından – EFW Ultrason ölçümleri ile birlikte kullanılır. Bebeğin ağırlığını tahmini bir şekilde belirtir. – FL Uyluk kemik uzunluğu 6, 2021İçindekiler1 FL AC oranı kaç olmalı?2 Fl BPD ne demek?3 Ultrason ölçümleri ne kadar doğru?4 AC ultrasonda ne demek?5 FL AC ne demek?6 35 haftada fl kaç olmalı?7 BPD kaç mm olmalı?FL AC oranı kaç olmalı?FL, 26. haftadan sonra ise 10 günlük bir sapma olasılığı gebelik haftası hakkında güvenilir bir veri olmaktadır. 14. haftada alt sınır 14, üst sınır 19 mm; 26. haftada alt sınır 44, üst sınır 53 mm; son haftada ise alt sınır 68, üst sınır 78 mm' BPD ne demek?BPD baş çapı, FL uyluk kemiği uzunluğu ve AC bebeğin karın çevresinin ölçüsü değerleri kullanılarak, bebeğin tahmini kilosunu ölçümleri ne kadar doğru?Ultrasonografi fetusun değerlendirilmesinde güvenli ve etkili bir yöntem olarak kabul edilir. Günümüzde kullanılan gerçek zamanlı ultrasonografi cihazları, hareket halindeki fetusun görüntülerini monitör ekranına yansıtmakta ve fetusu incelemeye olanak ultrasonda ne demek?Ultrason kağıdında yazan terimler ve değer aralıkları işte bu soruların da cevabını vermektedir. AC değeri karın çevresi ölçümü anlamına geldiği için gebelik sürecinin son dönemlerindeki en önemli ölçümdür. Fetüsün ağırlığı AC değeri ve BPD,FL değerlerinin ortalaması ile elde AC ne demek?Karın Çevresi AC – karın etrafındaki ölçümler, Femur Uzunluğu FL – uyluk kemiğinin uzunluğunu ölçülmektedir. Yukarıdaki ölçümler birleştirilerek tahmini bir fetal ağırlık EFW haftada fl kaç olmalı?Fetal femur ölçümü normal değerleriHaftaalt sınır %5 mmÜst sınır %95 mm356271366473376574386776BPD kaç mm olmalı?Başın bir yandan diğer yana çapının ölçümüdür. 13 haftada ortalama 24 mm iken doğum zamanında 95 mm dir. Aynı gebelik haftasına sahip ve aynı ağırlıkta bebeklerin baş çapları birbirinden çok farklı olabilir. Bu, bebeğin ileri yaşlarında kafa şeklinin nasıl olacağını gösterir.

ultrason ölçümleri ne kadar doğru