Hz Muhammed'in Hayatı İle İlgili Powerpoint Sunum, Slayt Gösterisi Dosyası. Hz. Muhammed'in Hayatı İle İlgili Powerpoint Sunum, Slayt Gösterisi. Boyut: 263.9 KB. Tür: pptx. tankut@01 tarafından sisteme eklenen bu içerik 13469 kez görüntülenmiş. Hz. Muhammed'in Hayatı ile ilgili powerpoint sunum slayt gösterisi
Muhammedi Anlamak, Kuran'a Göre Hz. Muhammed) İle İlgili Slayt Gösterisi, Powerpoint Sunumlar (1 410.5 KB) Din Kültürü Ve Ahlak Bilgisi Dersi Hz. Muhammed Öğrenim Alanı (Hz. Muhammed'in Hayatı, Örnekliği, Hz. Muhammed'i Anlamak, Kuran'a Göre Hz. Muhammed) İle İlgili Slayt Gösterisi, Powerpoint Sunumlar.
Hat Sanatı ile hazırlanmış Wallpaperler ve İslami Fontlar iman dolu resimler · Efendimiz Hz.Muhammed (s.a.v)'in saçı,kılıç ve. Siteye git. Bölgeler ve Şehirler Web Siteleri Linkleri, Siteler Rehberi. www.canakkalegecilmez.com Çanakkale İle İlgili Bilgiler,resimlervs. www.gelesin.net alevilik,ehlibeyt,hz ali,hz
Bilgiveriniz. Soru: Hz. Muhammed’in (s.a.v.) doğduğu çevrede ahlaki durum nasıldı? Bilgi veriniz. Cevap: Hz. Muhammed (sav) ‘in doğduğu çevrede ahlaki durum çok kötü durumdaydı. Güçlü olan zayıf olanı eziyor, kız çocukları, kadınlar ve kölelere çok kötü şeyler yapılıyordu. İnsanlar çıplak olarak tavaf
Cevap: hz Muhammedin doğduğu çevrede hangi inançlar yaygındı ? Desert Rose. Araplar İslamiyet öncesi Arap Yarımadası’nda göçebe olarak yaşıyorlardı. Geçimlerini ise hayvancılıkla sağlıyorlar, ayrıca bazı Araplar da Arabistan’ın iç kesimindeki vahalarda tarımcılık yapıyorlardı. Bunların yanında önemli geçim
cash. Peygamberimiz Hz. Muhammed Arap yarımadasının Hicaz bölgesinde, Mekke şehrinde doğdu. O'nun hayâtını ve insanlık târihinde yaptığı büyük inkılâbı kavrayabilmek için, yaşadığı asırda Arabistan'ın genel durumunun ve Arapların yaşayışlarının, ana hatları ile de olsa, bilinmesinde fayda vardır. İslâmiyet'ten önce Araplar, henüz millet hâline gelemedikleri için; kabîleler hâlinde yaşıyorlardı. Her kabîle, diğerlerinden ayrı bir devlet gibiydi. Kabîle başkanına "Şeyh" deniyordu. Hicaz ve Yemen bölgelerinde bazı şehirler kurulmuşsa da, genellikle çöllerde çadır ve göçebe hayâtı geçiriyorlardı. Hicaz bölgesinde üç önemli şehir, Mekke, Yesrib Medine ve Tâif'ti. Kabîleler arasında kan davası ve sınır anlaşmazlıkları gibi sebepler yüzünden savaş eksik olmazdı. Yalnızca yılın dört ayında Muharrem, Recep, Zilka'de ve Zilhicce aylarında savaşmazlardı. Bu aylara "haram aylar” denir. Bu aylarda, bütün kabîleler güvenlik içinde seyâhat edebildikleri için, genellikle büyük panayırlar bu aylarda kurulurdu. Mekke'nin hâkimi, Kâbe ve civârındaki putların koruyucusu oldukları için Kureyş kabîlesi, diğer bütün kabîlelerden saygı görürdü. Bu sebeple Kureyşliler, senenin her mevsiminde diledikleri yere seyâhat edebiliyorlardı. Hicaz bölgesindeki panayırların en önemlileri, Mekke civârında kurulmakta olan Ukaz, Mecenne ve Zülmecaz panayırlarıydı. Bu panayırlara ülkenin dört bir yanından akın akın gelenler arasında satıcılar, şâirler, hatipler, falcılar ve çeşitli dinlere mensup kimseler de bulunuyordu. Tâif'le Nahle arasında kurulmakta olan Ukaz panayırında, şiir yarışmaları yapılır; beğenilip derece alan şiirler, Kâbe'nin duvarlarına asılırdı. Müslümanlıktan önce, Arapların çoğunluğu putperestti. Yapmış oldukları bir takım heykellere ilâh diye tapıyorlardı. En önemli putlar, Hubel, Lât, Menât, Uzzâ, Vedd, Suva', Yeğûs, Yeûk ve Nesr adlarını taşıyanlardı. Mekke'de Kâbe ve civârına 360 kadar put yerleştirilmişti. Her kâbîlenin ayrı bir putu, her putun özel bir ziyâret günü vardı. Böylece yılın her gününde putlarını ziyârete gelenlerle dolup taşan Mekke, bir ticâret merkezi olduğu kadar, putperestliğin de merkezi hâline gelmiş bulunuyordu. Arabistan'da putperestlerden başka, Mûsevî, Hıristiyan, Mecusî ateşe tapan ve Sâbiî dinlerine mensup kimseler de vardı. Bunlardan başka, çok az sayıda, Hz. İbrahim'in tebliğinden o devre ulaşan dinî esasları benimsemiş tek Tanrı inancında olan "Hanîf"ler vardı. Nevfel oğlu Varaka, Cahş oğlu Abdullah, Huveyris oğlu Osman ve Sâide oğlu Kuss bunlardandı. İslâmiyetten önce Araplar arasında okuyup yazma bilenlerin sayısı son derece azdı. Cömertlik, konukseverlik, sözde durma, düşmanları bile olsa kendilerine sığınanları koruma, cesâret.. gibi bazı iyi özellikleri yanında, soygunculuk, faizcilik, zenginleri üstün, fakirleri hor görme, içki ve kumar düşkünlüğü, kabilecilik gayreti ile kan dökme gibi son derece çirkin âdetleri de vardı. Özellikle köle ve kadınlara hiç değer vermezlerdi. Kadınlar, ölen kocasından, babasından ve diğer yakınlarından mirâs alamadıkları gibi, kendileri mirâs malları arasında, mirâsçılara kalırdı. Erkekler istedikleri kadar kadınla evlenebilirlerdi. Bazı kimseler kız çocuklarını diri diri kumlara gömecek derecede vahşet göstermişlerdi. İslâmiyetin doğuşu sırasında yalnız Araplar ve Arabistan değil, bütün dünya, haksızlık, sefâhat ve cehâletin karanlığı içindeydi. Maddî ve rûhî sıkıntılar içinde bunalmış olan insanlık, bir önder, bir kurtarıcı beklemekteydi.
Hz. Muhammed’in Doğduğu Yerle İlgili BilgiHz. Muhammed’in Doğduğu Yerle İlgili Neler Biliyorsunuz? Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi kitabına ait ödev sorusunun cevabını aşağıda doğduğu yer ile ilgili bilgiler;Arabistan yarımadasının Hicaz bölgesindeki Mekke şehrinde doğmuştur. Kızıldeniz’in doğusunda yer çöllerle yapılmaz. Mekke bir ticaret kutsal Kabe vardır. tarafından yaklaşık 2000 yılında eşi Hacer ve oğlu İsmail’i alarak Allah’ın kendisine bildirmesiyle bugün Mekke’nin bulunduğu alana getirir ve Mekke şehri zemzem kuyusu bilinen ilk ismi Bekke’dir. [ 1 , 2 ]
1. Hz. Muhammed’in Doğduğu Çevre Peygamberimiz Hz. Muhammed Arap Yarımadası’nın en önemli şehirlerinden Mekke’de dünyaya gelmiştir. Hz. Muhammed’in doğduğu, yaşadığı ve vefat ettiği yer olması açısından Arap Yarımadası’nın peygamberimizin hayatında önemli bir yeri vardır. Arap Yarımadası, Asya ve Afrika kıtalarının kesiştiği önemli bir noktada yer alır. İslam’dan önce Arap Yarımadası’nı bir arada tutan merkezî bir idare yoktu. Yarımadanın verimli bölgeleri olarak tarif edilebilecek yerlerinde kimi krallıklar kurulmasına rağmen bu krallıklar Arap kabilelerini bir araya getirmeyi başaramamışlardır. Hz. Peygamberin dünyaya geldiği sırada Arap Yarımadası, Doğu Roma İmparatorluğu ve Sasaniler devletinin etkisi altındaydı. Ancak, her iki devlet de verimsiz topraklar ve büyük ölçüde çöllerden oluştuğundan, bu toprakları egemenlikleri altına almak için çaba göstermediler. Sadece yarımadanın verimli olarak nitelenebilecek kesimlerini önemsediler, buraların elde tutulmasına özen gösterdiler. Arap Yarımadası’nın içlerinde yaşayan Arap kabileleri hiçbir zaman kendilerini bu devletlere ait hissetmediler. Sadece ticaret gereği her iki devlet ile yapmış oldukları anlaşmalara uydular. Arap Yarımadası’nda yaşayan Arap kabileleri geleneksel bir şekilde örf ve âdetlere bağlı olarak Hristiyan Doğu Roma ve Mecusi Sasanilerden farklı bir hayat yaşıyorlardı. Esas itibarıyla Hz. İbrahim’in dinine bağlı olan Arap kabileleri, zaman içerisinde yozlaşarak putlara tapmaya başlamışlardı Zûnüvas ve Ebrehe gibi bazı hükümdarlar, Arapları bağlı oldukları inançlarından geri çevirmek istedilerse de bu kişilerin çabaları sonuçsuz kalmıştır. Bu nedenle Arapların çoğu İslam’ın doğuşuna kadar puta tapmaya devam etmişlerdir. Peygamberimizin doğduğu dönemde Araplar yerleşik ve göçebe olmak üzere iki şekilde hayatlarını sürdürürlerdi. Şehirde yaşayanlar yerleşik bir hayat sürerler ve geçimlerini ticaretle sağlarlardı. Göçebe hayat sürenler ise çöllerde yaşarlardı. Bunlar genellikle tarım ve hayvancılık yaparlardı. Göçebe hayat yaşayanlara “bedevi” adı verilirdi. Bölgede putperestlik yaygındı. Her kabilenin kendisine ait bir putu vardı. Lat, Menat, Uzza gibi putlar herkes tarafından bilinir ve saygı gösterilirdi. Kâbe’de üç yüz altmış put vardı ve bunların en büyüğü Hubel’di. İnsanlar Allah’a inanmakla birlikte bu putlara tapar, onların Allah ile aralarında aracı olduğuna inanırlardı. Bölgede Yahudilik, Hristiyanlık gibi dinlerin yanı sıra, ateşe tapan Mecusiler de vardı. Ayrıca Hz. İbrahim’in öğrettiği din üzere yaşayan ve bir Allah’a inanan az sayıda insan da vardı ki bunlara “Hanif” adı verilirdi. Kâbe bütün Araplar tarafından kutsal olarak bilinirdi. Yılın belli aylarında hac ve ticaret yapmak maksadıyla Mekke’ye gelenler Kâbe’yi ziyaret ederlerdi. Güven içerisinde hac ve ticaret yapılabilsin diye kan dökmenin ve bozgunculuk çıkarmanın yasak olduğu aylar vardı. Bu aylara “Haram Aylar” adı verilirdi. İslam’dan önce Arabistan’da okuma yazma bilenler yok denecek kadar azdı. Okul, kütüphane gibi eğitim merkezleri yoktu. Bu nedenle, yazılı edebiyat yerine sözlü edebiyat gelişmişti. Özellikle şiir yaygındı ve oldukça ileri düzeydeydi. Mekke’de düzenlenen panayırlarda şiir yarışmaları düzenlenir, birinci olan şiir Kâbe duvarına asılırdı. İnsanlar, atalarının geleneklerini körüne taklit ederlerdi. Kan davaları yüzünden kabileler arasında sürekli savaşlar yaşanıyordu. İçki, kumar gibi kötü alışkanlıklar ve haksızlık artmıştı. Toplumda güçlü olanlar zayıfl arı ezerdi. Kölelerin, fakir ve kimsesizlerin hiçbir değeri yoktu. Kadınlara ve kız çocuklarına değer vermezlerdi. Bu özellikleri sebebiyle o döneme “Cahiliye Dönemi” adı verilmiştir. Cahiliye Dönemi’nde kız çocuğu sahibi olmak utanç sebebi sayılırdı. Birinin kızı olduğu zaman öfkesinden yüzü simsiyah kesilirdi. Çünkü onunla alay edilir ve o kişi toplum tarafından dışlanırdı. Kur’an-ı Kerim’de bu duruma şu ayetlerle işaret edilmiştir Kur’an-ı Kerim’de bu duruma şu ayetlerle işaret edilmiştir “Onlardan birine, Rahman olan Allah’a isnat ettikleri bir kız evlat müjdelense, içi öfkeyle dolarak yüzü simsiyah kesilirdi. ” Zuhruf sûresi, 17. ayet “Diri diri toprağa gömülen kız çocuğunun hangi suçla öldürüldüğü kendisine sorulduğu zaman. . . ” Tekvir sûresi, 8 -9. ayetler “Ortak koştukları şeyler, müşriklerden çoğuna, çocuklarını öldürmeyi süslü gösterirdi. ” En’âm sûresi, 137. ayet 2. Hz. Muhammed’in Doğumu, Çocukluğu ve Gençliği Milâdî 571’de “Fil Olayı” meydana geldi. Yemen Valisi Ebrehe, “Sana” şehrinde gösterişli bir tapınak yaptırmış ve Arapları burayı ziyarete davet etmişti. Buna rağmen hiç kimse bu gösterişli binayı ziyarete gelmemişti. Bu durumu gururuna yediremeyen Ebrehe, Kâbe’yi yıkmak amacıyla içinde fillerin de bulunduğu büyük bir orduyla Mekke yakınlarına kadar geldi. Fakat bu sırada beklenmedik bir olay oldu. Allah’ın bir mucize olarak gönderdiği sürü kuşların attıkları küçücük taşlarla kibirli Ebrehe’nin ordusu ve kendisi perişan oldu. Yaralı olarak Yemen’e dönen Ebrehe burada öldü. Kur’an-ı Kerim’de “Fil Olayı” hakkında bizlere şu bilgiler verilmektedir “Rabbinin, fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi? Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı? Üzerlerine balçıktan pişirilmiş taşlar atan sürü kuşlar gönderdi. Nihayet onları yenilmiş ekin yaprakları haline getirdi. ” Fil suresi, 1 -5. ayetler Milâdî 20 Nisan 571’de Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed s. a. v. Mekke’de doğdu Sevgili Peygamberimizin soyu Hz. İbrahim’e, dayanır. Peygamberimizin annesi mine, Kureyş kabilesinin bir kolu olan Zühreoğullarından Vehb’in kızıdır. Babası Abdullah ise Kureyş’in Haşimoğulları kolundan Abdülmuttalip’in oğludur. Babası, ticaret amacıyla çıktığı bir yolculuk sırasında Medine’de hastalanıp vefat etti. Peygamber Efendimiz bu sırada henüz doğmamıştı. Babasının vefatından birkaç ay sonra dünyaya geldi. Annesi Hz. mine peygamberimize Ahmet adını vermişti. Abdülmuttalip torununun doğumu vesilesiyle büyük bir ziyafet verdi. Hz. Muhammed’in Soyu Adem Nuh İbrahim İsmail Birbirinin çocuğu değil aynı soydan gelmeleri anlamındadır. Kureyş Kabilesi Haşimoğulları Soyu Abdulmuttalib Abdullah Muhammed S. A. V. KUREYŞ KABİLESİ - KUSAY Zühreoğulları Haşimoğulları Vehb Abdulmuttalib Amine Abdullah Muhammed S. A. V. Hz. Muhammed’in İsimleri Muhammed Çok övülmüş, övgüye layık Mustafa Seçkin, seçilmiş Ahmed En çok övülen kişi Mahmud Övülen Sevgili Peygamberimize Muhammed ismini dedesi Abdülmuttalib vermiştir. Kureyş’in ileri gelenlerini bu ziyafete davet etti. Sevgili torununa ne isim verdiğini soranlara, “Muhammed ismini verdim. ” dedi. Onlar, “Atalarının arasında bu adı taşıyan yoktur. Bu adı vermekten amacın nedir? ” diye sordular. Abdülmuttalip, “Dilerim ki gökte Hakk, yeryüzünde halk onu hayırla ansın. ” cevabını verdi. Peygamber Efendimize “Muhammed” ismi dışında aynı anlama gelen “Ahmed, Mahmud ve Mustafa” çokça övülen, yüceltilen ve seçilmiş isimleri de verilmiştir. Bunlardan “Ahmed” ismi Kur’an-ı Kerim’in Saff sûresi 6. ayetinde geçmektedir. Peygamberimiz hicri olarak Rebiülevvel ayının 12. gecesi sabaha karşı doğmuştur. Peygamberimizin doğduğu bu gece ülkemizde “Mevlit Kandili” olarak kutlanmaktadır. Milâdî 571’de Peygamber Efendimiz sütannesi Halime’ye teslim edildi Mekke’nin havası çok sıcak olduğu için küçük çocuklara ağır geliyordu. Bundan dolayı aileler yeni doğan çocuklarını, havası daha elverişli olan çevre köylerden gelen sütannelere verirlerdi. Böylece çocuklar daha sağlıklı büyürlerdi. Peygamberimiz de bu amaçla Halime adında bir sütanneye verildi. Dört yaşına kadar sütannesi Halime’nin yanında kaldı. Efendimizin Şeyma, Abdullah ve Üneyse adlarında üç sütkardeşi vardı. Peygamberimizin sütannesinin yanında kaldığı süre içinde Halime’nin evinde bolluk ve bereketeksik olmamıştır. Milâdî 577’de Peygamberimizin annesi mine vefat etti. Peygamberimiz, dört yaşından altı yaşına kadar annesiyle birlikte yaşadı. Altı yaşındayken annesi ve hizmetçileri Ümmü Eymen ile birlikte babasının kabrini ve akrabalarını ziyaret etmek için Medine’ye gittiler. Bir müddet orada kaldıktan sonra Mekke’ye dönerken annesi “Ebva” köyünde hastalandı ve vefat etti. Henüz doğmadan babasını kaybeden sevgili Peygamberimiz küçük yaşta annesini de yitirdi. Böylece hem yetim hem de öksüz kaldı. Hizmetçileri Ümmü Eymen, onu Mekke’ye getirip dedesine teslim etti. Milâdî 579’da Peygamberimizin dedesi Abdülmuttalip vefat etti. Sekiz yaşına kadar dedesi Abdülmuttalip’in yanında kalan Peygamberimiz, dedesini çok severdi. Abdülmuttalip de bu sevgiyi karşılıksız bırakmaz, hiç kimseye göstermediği şefkat, ilgi ve hoşgörüyü küçük torununa gösterir, yetimlik ve öksüzlüğünü ona hissettirmemek için elinden geleni yapardı. İyice yaşlanan Abdülmuttalip, hastalığı artınca canından çok sevdiği torununu, oğlu Ebu Talip’e emanet etti, kısa bir süre sonra da vefat etti. Ebu Talip, yeğeni Muhammed’i hiçbir zaman kendi çocuklarından ayırmadı. Hayatı boyunca elinden gelen her türlü desteği ona verdi. Amcasının eşi Fatıma Hanım da Peygamberimiz’e öz annesi gibi davrandı. Peygamberimiz de amcasının koyunlarını otlatarak ve gücünün yettiği ev işlerine koşturarak amcasına yardımcı oldu. Milâdî 583’te Peygamberimiz amcaları ile birlikte ticaret kervanlarına katıldı. Mekkeliler ticaretle uğraşır, ticaret için kervanlarla yaz aylarında Şam’a, kış aylarında ise Yemen’e giderlerdi. Peygamberimiz de on iki yaşından itibaren amcalarıyla ticaret kervanlarına katıldı. İlk yolculuğunu amcası Ebu Talip ile Busra’ya yaptı. Birkaç yıl sonra da amcası Zübeyr ile Yemen’e gitti. Bu yolculuklar sırasında ticari tecrübeler kazandı. Milâdî 591’de Peygamber Efendimiz Ficar Harbine katıldı. Araplar arasında sürekli savaşlar olurdu. Ancak Muharrem, Recep, Zilkade ve Zilhicce aylarında kan dökme ve zarar vermek haram sayılırdı. Buna rağmen Kureyş kabilesi ile Hevazin kabilesi arasında bu aylarda savaş yapıldı. Bundan dolayı bu savaşa “günahın işlendiği savaş” anlamına gelen “Ficar Harbi” denildi. Bu savaşa amcalarıyla birlikte katılan Peygamber Efendimiz, bizzat savaşmamış, sadece ok toplamıştır. Milâdî 596’da Peygamber Efendimiz Hz. Hatice ile evlendi. Dürüstlüğü ile tanınan Peygamber Efendimiz, Mekke’nin hem soylu hem de zengin kadınlarından Hz. Hatice’nin kervanının başına geçti. Bu ticaret sırasında Hz. Hatice, Peygamberimizi daha yakından tanıdı. Ona ticaretteki başarısı ve ahlakının güzelliğinden dolayı evlilik teklifinde İffeti ve güzel ahlakıyla bilinen Hz. Hatice’nin evlilik teklifini kabul eden Peygamber Efendimiz mutlu bir yuva kurdu. Evlendiği sırada Peygamberimiz yirmi beş yaşındaydı. Vefakâr bir eş olan Hz. Hatice, Peygamber Efendimizi gönülden sevmiştir. Peygamberimizin İslam’a davetine katılan ilk kadın olmuş, tüm mal varlığını İslam için harcamıştır. Peygamberimiz de aynı şekilde güzel ahlak sahibi, kendisini her şart ve durumda destekleyen eşi Hz. Hatice’yi hayırla anmış; onun hakkında şöyle buyurmuştur “İnsanlar bana inanmazken Hatice bana iman etti. Onlar beni yalanlarken, o beni tasdik etti. Herkes benden malını esirgerken, o beni malıyla destekledi. ” Peygamberimizin bu evlilikten Kasım, Zeynep, Rukiye, Ümmü Gülsüm, Fatıma ve Abdullah olmak üzere altı çocuğu dünyaya gelmiştir. Bunlardan Hz. Fatıma dışındakiler henüz Peygamberimiz hayatta iken vefat etmiş, Hz. Fatıma ise ondan yaklaşık altı ay sonra vefat etmiştir. Peygamberimizin daha sonra evlendiği Hz. Mariye’den de oğlu İbrahim dünyaya gelmiş, o daçok geçmeden vefat etmiştir. Kâbe’nin Onarılması ve Hakem Olayı Hz. İbrahim ve Hz. İsmail tarafından yapılan Kâbe, geçen zaman içinde yağmur ve sel suları ile harap olmuş, yeniden yapılması gerekmişti. Mekkeliler miladi 607 yılında Kâbe’yi onarmaya başladılar. Onarım işi bittikten sonra sıra Hacerü’l Esved taşını duvardaki yerine koymaya geldi. Ancak her kabile, taşı yerine koyma şerefinin kendisine ait olmasını istiyordu. Aralarında büyük bir anlaşmazlık çıktı. Sonunda Kâbe’nin avlusuna gelen ilk kişiyi aralarında hakem tayin etmeye karar verdiler. İlk gelen sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed s. a. v. olunca orada bulunanlar buna çok sevindiler ve “Onun hakemliğine hepimiz razıyız. O Muhammedü’l Emin’dir. ” dediler. Durum, Peygamber Efendimize anlatılınca, Peygamberimiz yere bir örtü serdi, Hacerü’l Esved’i o örtünün üzerine koydu. Örtünün uçlarını kabile başkanlarına tutturdu ve taşı konulacağı yere kadar hep birlikte taşıdılar. Peygamberimiz de mübarek elleriyle taşı yerine koydu. Bu çözüm orada bulunan herkesi son derece memnun etti. Çünkü her kabile bu işe katılmıştı. Peygamberimiz bu sırada otuz beş yaşındaydı ve henüz kendisine peygamberlik görevi verilmemişti. Hakem olayı onun zekâsını ve Mekke’de kazandığı sonsuz itibar ve güveni göstermesi bakımından önemlidir.
Download Skip this Video Loading SlideShow in 5 Seconds.. Hz. Muhammed'in Doğduğu Çevreyi Tanıyalım PowerPoint Presentation Hz. Muhammed'in Doğduğu Çevreyi Tanıyalım. İnsanlar için doğup büyüdükleri çevrenin önemi nedir? Bir harita Hz. Muhammed kimdir? İlk peygamber kimdir? Hz. kısaltmasının anlamı nedir? Hz. Muhammed nerede doğmuştur? Uploaded on Oct 07, 2014 Download PresentationHz. Muhammed'in Doğduğu Çevreyi Tanıyalım - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - E N D - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - Presentation Transcript Hz. Muhammed'in Doğduğu Çevreyi Tanıyalım • İnsanlar için doğup büyüdükleri çevrenin önemi nedir? • Bir harita • Hz. Muhammed kimdir? • İlk peygamber kimdir? • Hz. kısaltmasının anlamı nedir? • Hz. Muhammed nerede doğmuştur? • Hz. Peygamberin doğduğu çevreyi bilmek ve tanımak neden önemlidir? • Hz. Muhammed doğduğu çevrenin özelliklerini tablo kullanarak yazınız. • Siyasi durumu yazınız. • Ekonomik hayatı yazınız. • Sosyal hayatı yazınız. • Ahlaki yapıyı yazınız. • Edebiyatı hakkında bilgi veriniz. • Dini hayatı yazınız. • Ayet • Hadis • Soruİnsanlar için doğup büyüdükleri çevrenin önemi nedir? • İnsanlar doğup büyüdükleri çevrenin özelliklerine göre yaşarlar. • O çevrenin örf, adet, gelenek, görenek, siyasi, ekonomisi ve inancına göre yaşamlarını düzenlerler. • İyi ve temiz bir çevrede yaşayan insanlar daha iyi ve temiz olur. Kötü bir çevrede yaşayan insanların yaşantıları daha kötü olur. • O yüzden insanın yaşadığı çevre haritaHz. Muhammed kimdir? • Hz. Muhammed Yüce Allah’ın insanlara doğruluğu öğretmek için görevlendirdiği son peygamber kimdir? • Hz. AdemHz. kısaltmasının anlamı nedir? • Hz. “hazret” sözcüğünün kısaltması olup saygıdeğer anlamına gelir. • Peygamberlere yakınlığı ile bilinen kişilerin adlarının başında da kullanılır. • Örnek Hz. Hatice gibiHz. Muhammed nerede doğmuştur? • Arabistan’ın Mekke kentinde doğmuştur. • Kabe Mekke’ Peygamberin doğduğu çevreyi bilmek ve tanımak neden önemlidir? • O çevrenin, Hz. Muhammed doğduğu dönemdeki durumu bilirsek dinimizi daha doğru Muhammed doğduğu çevrenin özelliklerini tablo kullanarak durumu yazınız. • Kabilecilik’ düzeni doğrultusunda “şehir devlet yönetimi” ve “ feodal düzen” hakimdi. • İdareciler seçimle belirlenir ve yaptıklarından sorguya çekilirlerdi. Bu düzen İslam sonrası da devam hayatı yazınız. • Tarım, hayvancılık ve özellikle ticaretle uğraşılır. • Özellikle Mekke şehri, önemli ticaret yollarının kavşak noktasında bulunması ve Kabe’ yi barındırması açısından ayrı bir önem hayatı yazınız. • Sosyal hayatın temelinde kabile’ vardır. • Toplum hadari’ ve bedevi’ olmak üzere iki yapıyı yazınız. • Kabilecilik anlayışı asabiyet’e dayanır. Asabiyet arapların en belirleyici özellikleridir. • İnsan haklarının çiğnenmesi, • soylarla ayıplama ya da övünme, • kız çocuklarının toprağa gömülmesi, • kan davası, • kadın haklarının hiçe sayılması gibi durumlar sebebiyle İslam öncesi döneme ”Cahiliye Dönemi”, Araplara ”Cahiliye Arapları” denirEdebiyatı hakkında bilgi veriniz. • Şiir ve hitabet çok gelişmişti. • Ukaz panayırında şiir yarışmaları yapılır, en güzelleri Kabe duvarına hayatı yazınız. • İslam öncesi Arap yarımadasında görülen dinler • Yahudilik Hıristiyanlık • Mecusilik Sabiilik • Putperestlik Haniflik • Özellikle Mekke putperestler için önemli bir merkezdi. • Kabe’de bulunan en büyük putlar Lat, Menat,ve Uzza idi. Ayet • Allah'ı bırakıp da, kendilerine göklerden ve yerden hiçbir rızık sağlayamayan ve buna gücü de yetmeyen şeylere tapıyorlar. • İnkar edenler, Allah'ı bırakıp hiçbir şey yaratmayan ve zaten kendileri yaratılmış olan, üstelik kendilerine fayda ve zararları dokunmayan, öldürmeye, yaşatmaya ve ölüleri diriltip kabirden çıkarmaya güçleri yetmeyen ilahlar edindiler. • Beyinsizlikleri yüzünden bilgisizce çocuklarını öldürenler, Allah'ın kendilerine verdiği rızkı -Allah'a iftira ederek- haram sayanlar, mutlaka ziyan etmişlerdir. Gerçekten onlar sapmışlardır. Doğru yolu bulmuş da değillerdir. • “… Onlardan biri … kız çocuğu ile müjdelenince hiddetlenerek yüzü simsiyah kesilir.”hadis • “Muhakkak ki Allah, İslam’dan önceki dönemde yaptıklarınızı Müslüman olduktan sonra işlemedikçe affeder.”soru • Hz Muhammed’in doğduğu çevre hakkında hangisi söylenemez? • a Güçlü olanlar zayıf ve kimsesizleri eziyordu. • b İnsanlar çeşitli maddelerden yapılmış putlara tapıyorlardı. • c Putlara tapmayan, Allaha inanan insanlar hiç kalmamıştı. • d Kabile yaşantısı nerede doğmuştu? • aMedine • bManisa • cMekke • dMersin Aşağıdakilerden hangisi İslam’ın doğduğu ortamdaki inançlardan biri değildir? • a Putperestlik • b Hristiyanlık • c Yahudilik • d BudizmAşağıdakilerden hangisi Mekke toplumunun sahip olduğu özelliklerden değildir? • A Kız çocukları diri diri gömülürlerdi. • B Zayıflar sürekli gözetilirdi. • C İçki ve kumar alabildiğince yaygınlaşmıştı • D İnsanlar kendi elleriyle yaptıkları putlara Muhammed’in doğduğu topluma özel bir isim verilmiştir. Bu isim aşağıdakilerden hangisidir? • a Asabiye • b Cahiliyye • c Hudeybiye • d KureyşHz. Muhammed’in doğduğu yıllarda Mekke’nin genel durumu hakkında aşağıda verilen bilgilerden hangisi yanlıştır? • A Toplumda mutsuzluk ve huzursuzluk hâkimdi. • B Kumar, içki gibi alışkanlıklar yaygındı. • C Fakir ve güçsüzler ezilmekte idi. • D Ailede kız çocuklarına büyük değer de bekleriz…
Alıntı Misafir adlı kullanıcıdan alıntı hz. muhammetin gençlik yıllarında erdemliler cemiyeti yani topluluğu Hz. MUHAMMED DOGUMU, ÇOCUKLUGU VE GENÇLIGI Insanligi hakka ve hakikata sevkedip dünya ve ahiret saadetlerini saglamak üzere Allah Teâlâ tarafindan gönderilen peygamberlerin sonuncusu ve alemlerin rahmeti olan Peygamber Efendimiz, genellikle kabul edildigine göre 2I Nisan 12 Rabiulevvel 571 Pazartesi günü Mekke'de dogdu. Islâm tarihi kaynaklari, Hz. Peygamber'in nesebi ta Hz. Adem'e kadar siralanan Secere tablolari ile belirlemislerdir. Bu kaynaklarda Hz. Peygamber'in yirminci göbekten atasi olan Adnan'a kadar ittifak edilmis, ancak Adnan'dan sonra verilen isimlerde bazi farkliliklar ortaya çikmistir. Ama O'nun Hz. Ibrahim'in oglu Hz. Ismail soyundan oldugunda süphe yoktur. Buna göre Adnan'a kadar Rasûlullah'in seceresi söylece siralanir Muhammed b. Abdullah b. Abdülmuttalib b. Hâsim b. Abdümenâf b. Kusayy b. Kilâb b. Mürre b. Ka'b b. Lüeyy b. Gâlib b. Fihr b. Mâlik b. En-Nadr b. Kinâne b. Huzeyme b. Müdrike b. Ilyas b. Mudar b. Nizâr b. Me'add b. Adnan. Hz. Peygamber'in dogumundan iki ay kadar önce babasi Abdullah, ticarî bir seferden dönüsünde Yesrib Medine'de vefat etmisti. Annesi Amine, Kureys Kabilesinin kollarindan Benû Zühre'nin reisi Vehb b. Abdümenaf'in kiz idi. O siralarda Mekke esrafi, çocuklarini çölde bir süt anneye vererek emzirme âdetine sahip olduklari için Hz. Peygamber, kendi annesi Amine tarafindan ancak bir kaç kez emzirilmis, süt anneye verilinceye kadar da amcasi Ebu Leheb'in cariyesi Süveybe, O'na süt annelik yapmisti. Daha sonra Mekke'ye komsu çöllerde yasayan Hevâzin kabilesinin kollarindan Benû Sa'd'a mensup Halîme bint Ebî Züeyb, uzun süre Hz. Peygamber'e süt emzirmistir. Mekke esrafi tarafindan Mekke'nin agir ve sicak havasi çocuklarin gelisimine ve sagliklarina zararli görülüyor; ayrica hac münasebetiyle her kesimden insanla temas halinde bulunan Mekke'de arap dili, yabanci tesirler altinda kalabildiginden, fesahat ve belâgata önem veren Mekkeliler çocuklarinin dili ögrendikleri ilk yillarinin Arapçanin saf ve bozulmamis sekliyle ve olanca fesahat ve belâgatiyla ari duru konusuldugu badiyelerde geçmesini gerekli görüyorlardi. Bu bakimdan Araplar arasinda fasih Arapçalari ile ün yapmis Benû Sa'd kabilesi arasinda yaklasik ilk iki buçuk yilini geçiren Hz. Peygamber, ileride üstlenecegi ilâhî risâlet görevi için hem bedenen, hem de ruhen burada hazirlanmis oluyordu. Hz. Peygamber'in kirk yasindan itibâren yürüttügü Islâm'a davet vazifesi, kabul etmek gerekir ki, aslinda mesakkatli, yorucu, bir takim sikintilari olan mukaddes bir vazifedir. Iste bu yorucu ve mesakkatli görevi lâyikiyla yerine getirebilmek için saglam ve sihhatli bir bünyeye sahip olmak gerekiyordu. Hz. Peygamber, böylelikle çocuklugunun ilk yillarinda Mekke'nin bogucu sicak ve sitmali havasindan uzaklasmis, suyu ve havasi güzel bâdiyede saglikli bir sekilde gelisme imkânini bulmus oluyordu. Diger taraftan güzel konusmanin kitleler üzerindeki etkisi malumdur. Ileride muhtelif insan kitlelerine muhâtap olacak bir peygamberin süphesiz iyi bir dil bilgisine sahip olmasi ve dili, davasinin ugrunda en iyi sekilde kullanmasi gerekiyordu. Iste bu yönlerden Hz. Peygamber henüz çocuklugundan itibâren davet faâliyeti için hazirlaniyordu. Yalniz kendisi henüz o siralarda ileride peygamber olacagi konusunda hiç bir bilgiye sahip olmadigindan, bu hazirlanma O'nun bizzat iradesi ile ve bilerek olmayip, Cenâb-i Hakk'in yönlendirmesi, kontrol ve murâkabe altinda tutmasi seklinde cereyan ediyordu. Peygamber Efendimizin süt annesi Halime'nin yaninda iken vukû bulan "Gögsünün yarilmasi" Serhu's-Sadr veya Sakku's-Sadr olayini da yine davete hazirlik olarak degerlendirmek gerekir. Bu olayda Hz. Peygamber'in gögsü, görevli iki melek tarafindan yarilmis, kalbi çikarilarak Seytanin ve nefsin tasallut ve saptirmasindan arindirilmis ve Zemzem'le yikanarak tekrar yerine konulmustur. Böylece Hz. Peygamber, rûhen davete hazirlanmis oluyordu. Serhu's-sadr olayindan sonra süt anne halime tarafindan Mekke'ye getirilerek öz annesi Amine ve dedesi Abdülmuttalib'e teslim edilen Hz. Muhammed, alti yasina kadar annesi Amine'nin yaninda kaldi. Bu siralarda Amine, Hz. Peygamber'i de yanina alarak Medine'deki akrabalarini ziyarete gitmisti. Bu vesile ile, alti yil kadar önce Medine'de ölen esinin kabrini de ziyaret etmis olacakti. Bir ay süren bir misafirlikten sonra Mekke'ye dönerken henüz Medine'den pek fazla uzaklasmadan Ebvâ denilen köyde Âmine aniden rahatsizlandi ve vefat etti; oraya da defnedildi. Artik hem yetim, hem de öksüz kalan çocugu bu yolculukta kendilerine refakat eden dadi Ümmü Eymen Mekke'ye getirip dedesi Abdülmuttalib'e teslim etti. Yasli dede, kalben büyük bir muhabbet besledigi bu yavruyu sevgi ve rahmetle iki yil bagrina basti. Abdülmuttalib'in temsil ettigi Hâsimogullarinin Mekke'deki itibâri ile Abdülmuttalib'in sahsî özellik, kabiliyet ve ahlâki faziletleri ve özellikle bir zamanlar yeri kaybolan kutsal Zemzem suyunu olgunluk devrelerinden tekrar bulup çikarmis olmasi, onun Mekke'de kendisine son derece saygi duyulan, sözüne itibâr ve itâat edilen bir reis hâline gelmesini saglamisti. Abdülmuttalib, Kâbe duvarina bitisik olarak sirf kendisine mahsus serilen minderde ve Mekke idare meclisi hüviyetini tasiyan Dâru'n-Nedve'de Mekke halkinin çesitli problemlerini dinler ve çözüm yollari arardi. Dedesi Abdülmuttalib'in yanindan hiç ayrilmayan küçük Muhammed, Dâru'n-Nedve'de yapilan idareye ve çesitli problemlere ait müzâkerelerde de dedesinin yaninda bulunuyor ve daha o yaslarindan itibaren zulmün hâkim oldugu Mekke toplumunda ortaya çikan problemleri, insanlarin dinî, idârî, iktisadî, ilmî, ictimâî yönlerden nasil bir batakligin içinde bulunduklarini yakindan görüp idrâk ediyordu. Hz. Peygamber sekiz yasina geldigi zaman Abdülmuttalib seksen iki yasina erismisti ve yasli bünye, ugradigi hastaliklara tahammül edemeyerek bu dünyadan ayrildi. Abdülmuttalib vefatindan önce sevgili torununu ogullari arasinda, Hz. Muhammed'in babasi Abdullah'la ana-baba bir kardes olan Ebû Talib'e teslim etmisti. Artik Hz. Muhammed sekiz yasindan yirmibes yasina kadar amcasi Ebu Talib'in yaninda kalmistir. Gelecekte peygamber olacagi hakkinda ne kendisinin ne de çevresinin kesin bir bilgisi olmadigindan, tâbiîdir ki Hz. Peygamber'in bu devrelerdeki hayati hakkinda fazla bilgimiz yoktur. Ancak sadece Hz. Peygamber'i degil, ayni zamanda diger Mekkelileri de ilgilendiren bazi olaylarda Hz. Peygamber'in aldigi yer ve oynadigi rol, kaynaklarimizda tespit edilmistir. Bu devreye ait mevcut bilgiler arasinda süphesiz önemli olanlarindan birisi, Hz. Peygamber'in Râhib Bahîrâ ile karsilasmasi meselesidir. Hz. Peygamber on iki yaslarinda iken amcasi Ebû Tâlib ile birlikte Sam'a dogru yol alan ticarî bir kervana katilmis ve kafile Sam yakinlarinda Busrâ adli bir mevkide mola verdigi zaman buradaki manastirda bulunan Bahirâ adli râhib, Islâm kaynaklarina göre Hz. Peygamber'deki özelliklere bakarak O'nun ileride çikmasi beklenilen son peygamber olabilecegi kanâatine varmisti. Müstesrikler bu olayi kendi yanli bakis açilari ile ele alarak Islâm'in dogusunda Hristiyan rûhiyâtinin etkileri oldugunu, Râhib Bahîrâ'nin dinî telkinlerinin tesirinde kalan Hz. Muhammed'in bu dinî suuru gelistirerek ileride Islâm'i ortaya attigini iddia ederlerse de, Islâmiyet'in temelini olusturan tevhid akidesi ile Hristiyanligin temeli olan teslis * inancinin aslâ bagdasamaz bir karakterde olusu, Islâm'in Hristiyanlik'da mevcut teslis düsüncesini sirk olarak kabul etmesi, bu iddiânin ne derece asilsiz ve gülünç oldugunun en açik delillerindendir genis bilgi için bkz. Bahîrâ maddesi. Hz. Peygamber, bu ilk seferin ardindan daha sonraki yillarda diger amcalari ile birlikte Mekke. disina yapilan bazi ticari seferlere katilmis, muhtelif bölgelerde yasayan insanlarin farklilik arzeden dinleri, örf ve âdetleri, hal ve vaziyetleri hakkinda bilgi sahibi olmustur. Peygamber Efendimizin daha sonralari Islâm'i teblig ederken bu bilgilerinden istifade etmesi tabiî olduguna göre cereyan eden bu olaylari da O'nun peygamberlige ilmen hazirlanmasi olarak degerlendirmek gerekir. Cenâb-i Hakk'in kontrol ve murâkabesi, müstakbel peygamberi rûhen de davete hazirliyor ve cahiliye döneminin her türlü sirk ve sapikligindan, kötülük ve ahlâksizligindan uzak tutuyordu. Mekkelilerin dinî bir âyini ve bayrami olan Büvâne'ye çocukluk yillarinda amca ve halalarinin zorlamalari ile götürülen Hz. Muhammed, âdet üzere diger akrabalarinin yaptigi sekilde burada hazir bulundurulan bir puta tapmak içiri siraya girdiginde, henüz kendisine sira gelmeden ilâhi bir ikaz ile puta tapmaktan alikonulmus ve olayin hasyeti içerisinde Hz. Peygamber kisa bir bayginlik geçirmisti. Bu olaydan sonra artik akrabalari O'na putlara tapmak için her hangi bir israrda bulunmadilar. Tabîidir ki Peygamber Efendimiz çocukluk yillarindan itibâren hayati boyunca aslâ hiç bir puta tapmadigi gibi, onlar adina kurban kesmemis, putlar adina kesilen hayvanlarin etini yememis, onlar adina yemin etmemis, hatta onlarin adini dahi agzina almaktan hoslanmadigini belirtmisti. Geçim sikintisi çeken amcasi Ebû Tâlib'e yardimci olmak için gençlik yillarinda Mekkelilere ücretle çobanlik yapan Hz. Muhammed, çobanligi sirasinda Mekke'nin dagdagali, debdebeli, sirkin hâkim oldugu havasindan uzaklasarak tabiatla karsi karsiya gelmis, bu anlarda muhakeme ve idrâk gücü geliserek herseyin yaraticisi olan Cenab-i Allah'in varligi ve birligini, O'na esler kosmanin sapiklik oldugunu iyice kavramis, karsilastigi bir takim sikinti ve mesakkatler O'nu rûhen olgunlastirmisti. Çobanlik yaptigi günlerden birisinde sürüsünü bir çoban arkadasina emanet ederek Mekke'de tertiplenen gece eglencelerini seyretmek için kirdan sehire inen Hz. Peygamber, eglence yerine gelip oturur oturmaz Cenâb-i Hakk'in kendisine verdigi bir uyku ile, içkilerin içildigi, oyunlarin oynandigi, ahlâksizliklarin yapildigi bu isret âlemini seyretmekten dahi alikonulmustu. Bir baska sefer yine böyle bir eglenceyi seyretme arzusu ayni sekilde engellenmis; artik bir daha da Hz. Peygamber böyle bir seye tesebbüs etmemis, istek de duymamisti. Hz. Peygamber yirmi yaslarinda iken Mekkeliler ile Hevâzin kabilesi arasinda Ficâr Harbi vukû buldu. Aslinda savasabilecek bir yasta ve güçte olmasina ragmen Hz. Peygamber bu harpte sadece savas alaninin gerisine düsen oklari toplayip amcalarina vermekle yetinmisti. Böylece genellikle cephe gerisinde bulunmasina ragmen bu olayin O'nda harp taktik ve teknikleri, sevk ve komuta gibi konularda tecrübeler olusturdugu bir gerçektir. Peygamberliginden sonra dahi hatirladigi zaman bir üye olarak katilmaktan seref ve iftihar duydugunu açikça belirttigi Hilfü'l-Fudûl ise hemen bu savastan sonra gerçeklesmisti. Bu vesile ile Hz. Peygamber, cemiyet meselelerini yakînen tanimis, câhiliye toplumunda güçlünün güçsüzü nasil ezdigini, güç ve kuvvet karsisinda zâlimlerin nasil eriyip titredigini örnekleriyle görmüstü. Yirmibes yasinda bizzat kendisinin idare ettigi bir ticaret kervani Hz. Muhammed'i Hz. Hatice ile karsilastirdi ve aralarinda gerçeklesen evlilik, Hz. Muhammed'in amcasi Ebû Tâlib'in yanindan ayrilip yeni bir aile yuvasi kurmasini sagladi. Hz. Peygamber'in bu evlilik dolayisiyla Hz. Hatice'den alti çocugu olmustu. Bunlardan dördü kiz olup Zeyneb, Rukiyye, Ümmü Külsüm ve Fâtima adlarini almislardi. Bunlarin dördü de babalarinin peygamberligine erismisler ve O'na iman ederek hicret etmislerdir. Ogullari ise Kasim ve Abdullah adini tasiyordu. Hz. Peygamber'in ilk oglunun adi Kasim oldugu için kendisine Ebû'l-Kâsim künyesi verilmisti. Bazi kaynaklar bunlardan baska Hz. Peygamber'in Tayyib ve Tâhir adinda iki oglu daha oldugunu zikrederken, diger bazi kaynaklar bu son iki ismin Abdullah'in lâkabi oldugunu belirtmislerdir. Hicretten sonra dogan oglu Ibrahim ise Misirli câriye Mâriye'dendir. Hz. Peygamber'in bütün erkek çocuklari henüz küçük yaslarda vefat etmislerdi. Hz. Hatice ile evliliginden sonra Peygamber Efendimiz ailenin geçimini ticaret yoluyla saglamaya çalismis, bazan ortaklik yoluyla, bazan müstakil olarak ticaret yapmisti Hz. Muhammed, bu ticarî muamelelerindeki dürüstlügü, dogru sözlülügü, ahde vefasi, âdil ve âlicenâb davranislari, herkes hakkinda iyimser davranip elinden gelen iyilik ve yardimi yapmasi, yoksulun, muhtacin elinden tutmasi, yakinlarina ve akrabalarina karsi gösterdigi ilgi, ahlâkî olgunluk ve rûhî üstünlükleri ile derhal temâyüz etmis, çevrede herkesin güvenip itibar ettigi, sayip sevdigi bir kisi hâline gelmisti. Bu sebeple Mekkeliler kendisine "el-Emîn = güvenilir kisi" lâkabini vermislerdi. Hz. Peygamber'in otuz bes yasinda iken meydana gelen Kâbe tâmiri olayi ve bu olay sirasinda el-Haceru'l-Esved'in* yerine konmasi meselesinde Mekke sülâleleri arasinda çikan ve kanli bir çatismaya dönüsme temâyülü gösteren anlasmazligi herkesi memnun edecek bir tarzda ve âdil bir sekilde çözmesi, O'na duyulan güveni daha da artirmisti. Allah'in mukaddes evi Kâbe'nin tâmiri dolayisiyla herkeste oldugu gibi Hz. Muhammed'de de dinî duygu ve heyecanlar süphesiz harekete geçmistir. Bu sebeple O'nda bu yillardan itibâren Rabbi ile basbasa kalma arzusu görülür. Bir de buna toplum içinde islenen haksizliklar, zulümler, ahlâksizliklar, din adina icrâ edilen sapiklik ve akilsizliklar eklenecek olursa, Hz. Muhammed'in böylesi câhilî bir toplumdan kendisini uzak tutarak yalniz, sessiz, sakin bir magarada bir süre uzlete çekilmesinin sebebi daha iyi anlasilir. Artik otuz bes yasindan itibâren Hz. Peygamber, belli zamanlarda özellikle Ramazan ayi boyunca Mekke'den uzaklasiyor, uzlet yeri olarak kendisine seçtigi Hira dagindaki bir magarada günlerini geçirerek Cenâb-i Hakk'in varligini, birligini, kudret ve azametini, O'nun gücü karsisinda mahlûkatin aczini ve zayifligini düsünüyor; Rab Teâlâ'nin insanlara sonsuz nimetlerini, buna karsi insanoglunun nankörlügünü, onlarin dinî, siyasî, ictimâi, ahlâkî vs. yönlerden içerisine düstükleri kötü durumlari hatirliyordu. Iste bu uzlet,günleri Hz. Peygamber'i rûhi, ahlâkî bir olgunluga götürdügü gibi tefekkür ve istidlâl melekelerini gelistirerek aklî ve ilmî bir yücelige de eristirdi. Kaynak Islam tarihi
hz muhammedin doğduğu çevre ile ilgili slayt