Fatihin hocasıdır. Mikroplarla uğraşmıştır. Ali Kuşçu Fatih Akkoyunlular'dan Osmanlı'ya gelmiştir. Ayasofya Medresesi müdürlüğünü yaptı. İstanbul'un enlem ve boylamını hesapladı. Fatih Camii'sine güneş saati yaptı. Ayın haritasını çıkardı. Eksen eğiklini 1 dakika 40 saniye farkla 23 derece 28 dakika 40 saniye *Eserde Türk milleti, Türk boyları, Türkçe, Türk folkloru, Türklerin yaşayış tarzı gibi birçok bilgiye yer verilmiştir. *Eser aynı zamanda İslamiyet öncesi sav,sagu,koşuk,destan örnekleri de içerir. Ata betü’l Hakayık *12. yüzyılda Edip Ahmet Yükneki tarafından yazılmıştır. * “Hakikatlerin Eşiği” anlamın a Bu eserde halk ürünlerinden olan sav, sagu, koşuk ve destan gibi örneklere rastlayabiliriz . * Türklerin örf ve adetleri , gelenek ve görenekleri hakkında bilgi veren bir eserdir . * Bu eserde bir Türk dünyası haritası yer alır . Deniz mavi. Koşuk sav destan gibi ürünler İSLÂMİYET ÖNCESİ TÜRK EDEBİYATI SÖZLÜ EDEBİYAT dönemine aittir. 1. KOŞUK: “Sığır” denilen sürek avları sırasında söylenen şiirlerdir. Konusu daha çok doğa, aşk, savaş ve yiğitliktir. Bu tür daha sonra Halk edebiyatında “Koşma” adıyla anılmıştır. 2. SAV Bu dönemde atasözlerine sav denirdi. Bu dönem edebiyatımızı Şamanizm, Budizm ve Maniheizm gibi dinler etkilemiştir. Budizm ve Maniheizm etkisiyle yazılı dönemde ilk çeviri eserler verilmiştir. 11. yüzyılda Kaşgarlı Mahmud tarafından yazılan Divânü Lûgati’t Türk adlı eser sayesinde bu döneme ait ürünlerin örnekleri cash. Bu yazımızda Divan-i Lügatit Türk’ün ne olduğuna ve özelliklerinin neler olduğuna değineceğiz. Divânü Lûgati’t-Türk; 1072 tarihinde Bağdat’ta tamamlanarak Halife Ebülkasım Abdullah’a sunulan Kaşgarlı Mahmut’un kaleme aldığı Türkçe sözlüktür. Dlvânü Lûgati’t-Türk’te 7500’den fazla Türkçe kelimeye Arapça karşılıklar bulunmuş ve kaleme alınmıştır. Kaşgarlı Mahmut, çeşitli Türk lehçelerindeki kelimeleri harf sırasıyla ele almıştır. Divan-i Lügatit Türk eserinde ele alınan sözcükler manzum ve düz yazı örnekleri ile birlikte yazıldığı ansiklopedi niteliği taşır. Dil gibi zengin bir kültür öğesini açıkladığı için Türk kültürü açısından önemlidir. Bu eserin günümüzde tek örneği İstanbul, Fatih – Millet Kütüphanesinde bulunmaktadır. Bugüne kadar ulaşan bu örnek, eserin yazılışından 192 sene sonra Şamlı Mehmet adlı biri tarafından çoğaltılmış olanıdır. Bu eseri, Besim Atalay 1939 – 1941 yıllarında günümüz Türkçesine çevirmiştir. Kaşgarlı Mahmut’un en önemli özelliği ulusçu anlayışıdır. Bu anlayışını da eserine çok güzel yansıtmıştır. Eserin amacı; Türkçenin Arapça kadar yeterli ve gelişkin bir dil olduğunu ispat etmektir. DİVANI LÜGATİT TÜRK NEDİR NE İŞE YARAR KİM TARAFINDAN YAZILMIŞTIR HANGİ DÖNEME AİT HANGİ BEYLİK YAZARI KİMDİR NECİDİR KAŞGARI MAHMUT NE İŞ YAPAR KAŞGARLI MAHMUT KİMDİR ? "DİVANÜ LÜGATİ'T TÜRK" Divan, bir yazarın belli bir konuda eserlerini topladığı büyük yapıtlara verilen isimdir. Lügat ise sözlük anlamına gelir. Kaşgarlı Mahmut tarafından 1072 - 1074 yılları arasında yazılmıştır. Araplara Türkçeyi öğretmek ve böylelikle Türkçenin arapçadan üstün bir dil olduğunu göstermek amaçlanmıştır. Kaşgarlı Mahmut kitabın girişinde şu sözleri kullanmış ve amacını ortaya koymuştur. "Tanrı devlet güneşini Türk burçlarında yükseltmiş ve onların mülkleri üzerinde felekleri döndürmüştür. Tanrı onlara Türk adını vermişve yeryüzüne ilbay kılmış, hakanları onlardan çıkarmıştır. Dünya ulusların yuvalarını onların eline vermiş, herkese üstün kılmıştır. onlarla birlikte çalışanları aziz kılmış ve Türkler, onları her dileklerine ulaştırmış, kötülerin şerrinden korumuştur..." kelime Arapça açıklanmıştır. Sav, Sagu, Koşuk ve Destanlardan örnek verilmiştir. günümüze gelmesine katkı sağlamıştır. Kaşgarlı Mahmut; Türk çoğrafyasını gösteren en eski dünya haritasını çizmiştir. İlk Türk dil milliyetçisi olan yazarın eseri, aynı zaman dil bilgisi kurallarını açıklayan bir kaynaktır. Türk tarihinde yazılmış en önemli eser nedir diye bir soru sorulsa belki de birçoğumuzun vereceği cevap Divanü Lügati’t Türk adlı eser olacaktır. Eserin hem etkileyici bir yazılış ülküsünüm olması hem içeriğindeki bilgiler o kadar kıymetli ki eser, adeta yazıldığı dönemi aydınlatan bir fener gibidir. Biz bu eser sayesinde 11. yüzyıl Türk kültürünü, dünyasını ve coğrafyasını bugün anlayabiliyoruz. Bunun yanı sıra yazar o dönem Türkçesini, özelliklerini, dil bilgisini, şiirleri, atasözlerini bir araya getirmesiyle bir Türkoloji başyapıtı oluşturmuş Lügatit Türk, Kaşgarlı Mahmud tarafından yaklaşık olarak 1072 – 1074 yılları arasında yazılmış ve dönemin halifesi Ebü’l-Kasım Abdullah’a sunulmuştur. Eserin adında geçen lügat yani sözlük kelimesine rağmen kitabı sadece bir sözlük olarak değerlendirmemiz yanlış olur. Çünkü bu eser kelime ve anlamlarından dışında en az bu bölüm kadar değerli başka bilgiler de içermektedir. Özellikle eserin yazıldığı dönemde yaşayan Türkler hakkında ayrıntılı bilgi vermesi ve bir Türk haritasını muhteva etmesi eserin değerini katlayan Lügati’t Türk’ün Yazılış AmacıEserin yazıldığı dönemde Türkler arasında Arapça ağırlık kazanmaya başladığı, edebiyat eserlerinin çoğunlukla Arapça yazıldığı görülür. Bu durumda rahatsız olan Kaşgarlı Mahmut, hem Türkçenin de en az Arapça kadar köklü ve sistemli bir dil olduğunu göstermek hem de Araplara Türkçeyi öğretmek için bu kitabını kaleme alır. Kitabın yazılış amacını bu şekilde ele alacak olursak Kaşgarlı Mahmut’u bir Türk milliyetçisi olarak değerlendirmek mümkündür. Böylelikle millet kavramının Türklerde ne kadar eski olduğunu görmüş Lügati’t Türk’ün Özellikleriİslami dönem Türk eserlerinin ikincisi olan eser 1074 yılında Kaşgarlı Mahmud tarafından kaleme Edebiyatı’nda yazılmış ilk sözlük olan Divanü Lügat’it Türk, “Türk Dilinin Sözlüğü” anlamına giriş bölümünde yazar eserin yazılış amacını, kaç bölüme ayrıldığı ve sözlük hakkında genel bilgiler eserini Türkçenin de Arapça kadar köklü bir dil olduğunu göstermek amacıyla yazılmıştır. Bununla birlikte Arapların bu köklü dili öğrenmelerine yardımcı olmak gibi bir amacı da Mahmut derlediği Türkçe kelimeleri bir araya toplamış ve sekiz farklı bölümde kullanıma sunmuştur. Bu kelimeler Türkmen, Oğuz, Çiğil gibi çeşitli Türk boylarının dillerinden Arapça karşılıkları verilmiştir. Bununla birlikte kelimenin daha iyi anlaşılması için gerekli açıklamalar yapılmış, sözcüklerin halk arasında kullanım örneklerine de yer yaklaşık olarak sekiz bin kelime bulunmaktadır. Türkçe kelimelerin yanı sıra çeşitli deyimler, atasözleri ve bugün bilebildiğimiz koşuk-sagu örnekleri eserin içeriğini sözlük kitabı olmasının yanında bir dilbilgisi, tarih, coğrafya ve edebiyat kitabı özelliği eser bize yıl önceki Türklerin yaşamları, kültürleri, inanışları hakkında önemli bilgiler Karahanlı Türkçesi hakkında bize önemli bilgiler Arap alfabesi kullanılarak ayrıca dönemin Türk boylarının ve komşularının yaşadıkları bölgelerle ilgili bir harita da yer Lügat’it Türk’ün İçeriğiBir sözlük oluşturmak amacıyla yazılan Divanü Lügat’it Türk’te kelime ve karşılıklarının dışında başka bilgiler de yer almaktadır. Eserde 7500 kelimenin Arapça karşılığına yer verilmiştir. Aynı zamanda bu kelimelerin Türk halkı arasındaki kullanımlarına da örnekler verilmiştir. Eserdeki kelimeler Karahanlı Hakaniye Türkçesiyle yazılmıştır. Divanü Lügat’it Türk ile Türkçe kelimelerin tarih içerisindeki değişimleri ve kullanım alanları tespit edilebilmektedir. Eserin sözlük olmasının yanında dönemin Türk halkı hakkında, onların kültürleri, adetleri ve yaşayışları hakkında bilgi vermesi çok daha önemlidir. Divanü Lügat’it Türk aynı zamanda dönemin Türk boylarının bir haritasını da içerir. Bu haritada Kaşgarlı Mahmud Balasagun’u merkez olarak almış ve Türk haritasını Balasagun merkezli Mahmud döneminde sözlü olarak yaşayan birçok Türk şiirini de kitabına dahil etmiştir. Böylelikle bugün bu şiirler hakkında bilgi sahibi olabiliyoruz. Divanü Lügat’it Türk’te bir çok konuda yazılmış şiir örneklerini görebiliyoruz. Bu şiirlerin bir kısmı hece ölçüsüyle bir kısmı da aruz ölçüsüyle Lügat’it Türk’te Kaşgarlı Mahmud döneminde yaygın olan birçok atasözünü de eserine dahil bunları ele aldığımızda bu eserin sadece sözlük kitabı değil; birçok bilgi içeren, Türk tarihi, kültürü, yaşamı hakkında bilgi veren çok önemli bir Lügat’it Türk;– İlk sözlük,– İlk dil bilgisi kitabı,– İlk ansiklopedi,– İlk şiir antolojisi özellikleri Lügat’it Türk’ün BulunmasıTürk dünyasında Divanü Lügat’it Türk adlı bir eserin varlığı bilinir ancak çok uzun bir süre bu eserin bir örneği kimse tarafından görülmemiştir. Eserin gün yüzüne çıkması 1915 yılında İstanbul’da tamamen şans eseri şeklinde olmuştur. 1915 yılında İstanbul Sahaflar Çarşısı’nda bir dükkana elinde eski ve yıpranmış kitapla yaşlı bir kadın gelir. İhtiyacı olduğundan çok eski zamanlardan kalma bu kitabı 30 altına satmak ister. O dönemin aydınlarından Ali Emiri Efendi Sahaflar Çarşısı’nda gezerken bu kitabın satıldığını görür. Sahaflar Çarşısı’nda kimse bu kitabın Divanü Lügat’it Türk olduğunun farkında değildir. Büyük bir heyecan içerisine giren Ali Emiri Efendi, durumu sahafçılara çaktırmadan eseri kısa sürede tamamladığı 30 altın ile satın alır. Sonradan edebiyatçıların yaptığı yoruma göre bu eser kitapçılar tarafından bilinmiş olsaydı 30 altına değil en az 30 bin altına satılırdı. Daha sonra bu durumu arkadaşlarına anlatan ve arkadaşlarının yardımıyla uzun sürecek bir çalışma sonrasında eseri tekrar düzenleyen ve yıpranmış yaprakları bir araya getiren Ali Emiri Efendi, Divanü Lügat’it Türk bilim dünyasına kazandırır. İslamiyet Öncesi Türk Halk Edebiyatı> Koşuk, kojan, koşma, takşut, küg, şlok, padak, kavi, sagu nedir? İslamiyet Öncesi Türk Halk Edebiyatı, Koşuk, kojan, koşma, takşut, küg, şlok, padak, kavi, sagu nedir? İslamiyet öncesi Türk edebiyatı, 4000'li 3000'li yıllardan başlayarak Türklerin İslamiyeti kabul ettiği XI. yüzyıl ortalarına kadar sürer. Bu uzun dönemin Köktürkler'e ait yazılı anıtların ortaya konduğu VI. yüzyıla kadar olan bölümü sözlü edebiyat dönemi olarak adlandırılır. Bilindiği gibi söz yazıdan öncedir. Böyle olunca da yazılı edebiyat ürünlerinden önce, sözlü edebiyat ürünlerinin oluştuğu ortadadır. Bütün ulusların edebiyatında olduğu gibi Türklerin edebiyatında da sözlü edebiyatın doğuşu dinsel temellere dayanır. Sözlü edebiyat ürünleri, daha yazının bulunmadığı dönemlerde, dinsel törenlerde üretilmeye başlanmış, kuşaktan kuşağa aktarılarak yaşatılmıştır. Edebiyat türleri içinde ilk doğan tür olan şiir, sözlü edebiyatın anlatımında önemli bir rol oynar. İslamiyet öncesi Türk edebiyatında da şiirin önemli bir yeri vardır. İslâmiyet öncesindeki şiir, türüne göre; koşug, kojan, koşma, takşut, takmak, küg, şlok, padak, kavi, baş, başik, sagu adlarını alır. Nazım, şiir, beyit anlamındadır. Kazaklarda “kasık” olarak geçer. Dîvânü Lugati’t-Türkte “şiir, kaside” olarak kullanıldı. “Mani” nazım şeklini andırır. Aşk, yiğitlik, doğa içerikli dörtlüklerden oluşur. Kojan Altay Türkçesinde “kojon” olarak geçer. Destan dışındaki şiirlerin genel adıdır. Şiir, şarkı, türküler için kullanılan terimdir. “kojonçı” -> şarkıcı, türkücü anlamındadır. Takşut Burkancı Uygur metinlerinde görülür. Şiir, nazım, beyit, manzume anlamındadır. Takşut, şlok ile kullanılmıştır. Takmak “Takşut” ile aynı kökten gelmektedir. Kalabalık karşısında ezbere söylenen şiir anlamındadır. Destan dışındaki şiir ve şarkıların tümüdür. Hakas Türklerinde “tahpah”, diğer Türk lehçelerinde “koşık” olarak geçer. Günümüzdeki adı “tobol” olarak geçmektedir. Kazan Türkleri arasında “bulmaca, türkü, atasözü” anlamındadır. Ir-Yır Dîvânü Lugati’t-Türkte “yır koş“tur. Koşma, türkü düzmek anlamındadır. “yır-, yırla-” şarkı söylemek anlamındadır. Günümüzde “yırav, cırav” yani destan anlatan sanatkar anlamındadır. “cır, yır” nazım şekli, dörtlüklerle üretilen destanların genel adıdır. Genelde kahramanlık şiirleri söylenir. Küg Aprınçur Tigin’in ilk şair manzumelerinde “takşut” için kullanılır. Nazım, şiir, türkü anlamında kullanılır. Dîvânü Lugati’t-Türkte şiirin ölçüsü, “ır”ın ölçüsü anlamında kullanılmıştır. Türk lehçelerinde “ses, musiki, makam” anlamında kullanılmıştır. Genel olarak sesi alçaltarak, yükselterek şarkı söylemek anlamındadır. Şlok Şiir, manzum, bent anlamındadır. “Altun Yaruk” eserinde geçmektedir. Padak Uygur döneminde az kullanılmıştır. Şiir ve dize anlamında kullanılmıştır. Kavi Sanskritçe “kavga” kelimesidir. Eski Türkçe metinlerde çok az rastlanır. Genel anlamı “şiir” olarak geçer. Nazımın özelliklerini içine alır. Baş, Başik İlahinin genel adına denir. Soğdca mani metinlerinde “başa, başik” şeklinde geçmektedir. Sözlü Dönemin Özellikleri 1. Şiirler, "Kopuz" adı verilen sazla dile getirilmiştir. 2. Ölçü olarak ulusal ölçümüz olan "hece ölçüsü" kullanılmıştır. 3. Nazım birimi "dörtlük"tür. 4. Dönemine göre arı bir dili vardır. 5. Dizelere genel olarak yarım uyak hakimdir. 6. Daha çok doğa,aşk ve ölüm konuları işlenmiştir. 7. Bu döneme yönelik elimizdeki en eski kaynak Kaşgarlı Mahmut'un "Divan-ı Lügat-it Türk" adlı eseridir. Sözlü Dönemin Ürünleri 1. Koşuk Sığır denilen sürek avlarında söylenen daha çok doğa, aşk, şavaş ve yiğitliktir. Bu tür daha sonra halk edebiyatında koşma adıyla anılmıştır. 2. Sav Dönemin özlü atasözlerinin ilk biçimi niteliğindedir. 3. Sagu "Yuğ" adı verilen ölüm törenlerinde ölen kişinin erdemlerini ve onun ölümünden duyulan hüznü dile getiren şiirlerdir. 4. Destan Toplumu derinden etkileyen olaylar sonucunda halk arasında kendiliğinden oluşan uzun nazım türüdür. Eski Türk Şiiri İslamiyet öncesi Türk şiiri hece ölçüsüyle yazılmıştır. Yedili, sekizli, onikili ölçülere çok rastlanır. Kafiye önemlidir, dize başlarında da kafiye yapılır. Nazım birimi dörtlüktür. İslamiyet öncesi Türk şiirinin dili Öz Türkçedir. Şiirler, Türklerin o çağdaki dünya görüşlerini, yaşantılarını, duygularını, düşüncelerini doğal bir dille anlatırlar. Şiirlerde doğa, aşk, kahramanlık, cesaret, binicilik, at sevgisi, askerlik, ölüm en çok işlenen konulardır. Çin kaynaklarında II. yüzyıla ait eski Türk şiir çevirilerine rastlanmaktadır. İlk Türk Şairleri İslamiyet öncesindeki Türklerde şairlere baksı, kam, ozan gibi adlar verilirdi. Kaşgarlı Mahmud'un Divânü Lûgati't Türk adlı eserinde ve Turfan kazılarında ele geçirilen metinlerde adlarına ve şiirlerine rastlanan ilk Türk şairleri Aprın Çor Tigin, Çuçu, Ki-ki, Kül Tarkan, Asıg Tutung, Pratyaya Şiri, Kalun Kayşı, Çisuya Tutung'dur. İlk Türk Şiiri İslamiyet öncesi Türk şiirinin, şairi bilinen ilk örneklerini Uygurlar'da bulmaktayız. Aprın Çor Tigin'in yazdığı "Bir Aşk Şiiri" adlı ilk Türk şiirinin son parçasının aslı ve çevirisi şöyledir Eski Türkçe İle Yaruk tengriler yarlıkazun Yavaşım birle Yakışıpan adrılmalım Küçlüg biriştiler küç birzün Közi karam birle Külüşügin oluralım. Türkiye Türkçesi İle Nurlu tanrılar buyursun Yumuşak huylum ile Birleşip bir daha ayrılmayalım Güçlü peygamberler güç versin Kara gözlüm ile Gülüşerek yaşayalım. Destan Epope Destanlar ulusların yazı öncesi çağlarında oluşmuş olağanüstü olaylarla, doğaüstü kahramanlarla ve kahramanlıklarla yüklü, öyküleyici özellikler taşıyan uzun şiirlerdir. Destanlar, eski çağlarda ezgiye eşlik etmeye en uygun biçimde, çoğunlukla nazımla düzenlenmiştir. Epik şiirin en güzel örnekleri olan destanlarda olağanüstü olayların, doğaüstü kahramanların, tanrıların savaşlarının yanı sıra; eski çağ insanlarının inanışları, yaratılış ve varoluş konusundaki düşünceleri; ulusların özlemleri ve düşleri de dile getirilir. Destanlar insanların olayları dinleme ve anlatma gereksiniminden dolayı kuşaktan kuşağa yayılmıştır. Destanların Doğuşu İnsanlar ilk çağlarda toplum ve doğa olaylarını anlamakta güçlük çektiler. Her olay onlara önce Tanrıyı düşündürdü Gök gürlemesi Tanrının hiddetiydi. Yıldırımlar, kasırgalar, susuzluklar Tanrının insanlara verdiği cezalardı. İnsanlar her doğa olayını korkuyla karışık bir hayranlıkla izledi. Zengin bir hayal dünyası olan ilk insanlar, önemli gördükleri her olayı, olağanüstü olay ve hayallerle süsleyerek birbirlerine anlattılar. Yeni olaylarla zenginleşen destanlar, halk arasında yayılarak ortak bir eser haline geldi. Destanları anlatan her yeni ağız destanlara yalnız bir olay değil, dil ve söyleyiş güzelliği de kattı. Destanlar, başlangıçta manzum oldukları, ezgiyle söylendikleri için halk dilinde uzun süre yaşayabildi. Atilla Özkırımlı'nın 1995 Tarih İçinde Türk Edebiyatı adlı yapıtında da belirttiği gibi "Denilebilir ki, doğayla savaşımın ve toplum biçiminin, yine toplumun ortak düş gücüyle insanın zihninde sanatsal bir biçimde yoğrulması destanları doğurmuş; insanlar toplumun oluşumuna, doğanın gizlerine destan kahramanlarının serüvenleriyle yanıt vermişlerdir." Destanlar, birçok doğa olayının çözüme ulaştığı dönemlerde bile yer yer önemini koruyarak köklü bir destan geleneğinin oluşmasını sağlamıştır. Zamanla, destan gelenekleri zenginleşen ulusların, destan şairleri yetişmiştir. Sözlü dönem destanlarının özellikleri 1. Toplumun ortak görüşleri yansıtılmıştır. 2. Olağanüstü özellikler bulunmaktadır. 3. Önemli kişiler han, kral gibi seçkin kişilerden veya toplumun kabullendiği bir kahramandan ibarettir. 4. Söyleyiş milli dil tarzındadır. 5. Oldukça uzun yazılardır. 6. Milli nazım ölçüsü kullanılmıştır. 7. Konuları bakımından savaş,deprem,yangın,mizah,ünlü kişilerin yaşamları şeklinde gruplandırma yapmak mümkündür. Türk Destanları Bir ulusun destan sahibi olabilmesi için O ulusun halkının hayal gücünün en eski çağlarda bile, efsaneler, destanlar yaratmaya elverişli olması, O ulusun tarihinde unutulmaz doğa olayları, büyük savaşlar, güçler, baskınlar, değişik coğrafi çevrelere dağılmalar gibi halkının gönlünde ve kafasında nesiller boyu yaşayacak önemli olayların yaşanmış olması gerekir. Destanların oluşumu için gerekli olan bu şartlar, Türk tarihinde fazlasıyla görülür. Seyit Kemal Karaalioğlu Türk Edebiyat Tarihi adlı yapıtında "Türk tarihine, Türk destanları ile girebiliriz, Türk tarihinin kökenine ilk Türk destanları ile inebiliriz" derken, Türk tarihinin destanlarla, destanlaşmış kahramanlarla dolu olduğunu da vurgular. Ne yazık ki, Türk destanlarının asıl metinleri elimizde değildir. Çok zengin olduğu bilinen Türk destanları ile ilgili bilgiler Arap, İran ve Çin kaynaklarından elde edilmektedir. Türk destanlarının bir kısmı Türk ve yabancı araştırmacılar tarafından halk ağzından derlenmiştir. Bir kısmına Arap, İran ve Çin kaynaklarında rastlanmaktadır. Bir kısmına Batılı kaynaklarda rastlanırken bir kısmı da Türk aydın ve yazarları tarafından çeşitli dönemlerde, çeşitli nedenlerle, çeşitli dil ve yazılarla kaleme alınmıştır. Destanlarımızın büyük bir kısmı yazıya oldukça geç geçirilmiş, sözlü edebiyattaki şekliyle de tamamen yazıya aktarılamamışlardır. Ancak yüzyıllar içinde yaşayıp yeni olaylarla zenginleşmiş Türkün duygu, düşünce ve anılarıyla değer kazanmışlardır. Araştırmacılar Eski İran ve Yunan destanları ile Türk destanları arasındaki benzerliklere dikkat çekerler. Destan devri yaşayan uluslar arasındaki bu tür alışverişler doğaldır. Destan Kültürünün Önemi Destanlar; tarih, düşünce ve sanat bakımından büyük değer taşırlar. Tarihi aydınlatır, düşünce ve sanata kaynak oluştururlar. Bilimsel tarih araştırmaları yanında, tarihi olaylar karşısında halkın duygu ve düşüncelerini yansıtırlar. Nihat Sami Banarlı'nın 1971 Resimli Türk Edebiyatı adlı yapıtında da belirttiği gibi "Destanlar halk gözüyle görülen, halk ruhuyla duyulan ve halk hayalinde masallaştırılan tarihlerdir." Destan kahramanlarının doğaüstü özellikler göstermesi, olayların olağanüstülüklerle anlatılması destanların gerçeklerden uzak olduğunu göstermez. Destanlar, anlatımlarındaki olağanüstü özellikler ayıklandığında ulusların tarihini aydınlatan en önemli kaynaklardır. Yüzyıllar boyunca Türklerin duyuş, düşünüş, inanış ve hayallerini; güzel sanatlarını; aşk, aile, vatan, ulus ve devlet anlayışlarını Türk destanlarında görebiliriz. İslamiyet öncesi Türk edebiyatının sözlü ürünleri olan destanların, savların, saguların ve koşukların kimileri zaman içinde yitip gitmiştir. Bu ürünler kuşkusuz eski çağlarda Türkler arasında toplumsal bilinci yaratan ve birliği, beraberliği, barışı sağlayan en önemli etmenlerdi. Eski Türklerde kam, kaman, baksı, şaman yerini tutan ozanlar; raks ve müzik ustalıkları gibi büyücü ve doktor görevini de üstlenmişlerdir. Törenlerde raks ederken sazlarıyla da destan parçaları, sav, sagu, koşuk okuyarak kötü ruhları da büyüleriyle engellemeye çalışır, hastaları sağaltmatedavi görevi de üstlenirlerdi. Sözlü Edebiyat Dönemi Özet Bütün uluslarda olduğu gibi Türklerde de yazı kullanılmadan önce "sözlü" bir edebiyat vardı. Sözlü edebiyatta şiir önemli bir yer tutar. Eski çağlarda doğa olaylarının, savaşların, kahramanların anlatıldığı kuşaktan kuşağa geçerek şairlerin dilinde epik şiirin en güzel örneklerini oluşturdu. Çoğunlukla toplumun kurtarıcısı ve öncüsü sayılan kişileri yücelten kutsallaştıran bu öykü şiirlere "destan" adı verilir. Eski Türklerde bir düşünceyi, bir deneyimi, bir öğüdü kısaca anlatan sözlere "sav" adı verilir. Savlar bugünkü atasözlerinin temelidir. "Yuğ töreni" eski Türklerde sevilen, sayılan kişiler için düzenlenen cenaze törenlerine verilen addır. Bu törenlerde ölen kişinin yiğitliğini, yaptığı işleri, değerini anlatan, ölümünden duyulan acıyı dile getiren şiirler söylenirdi. Bir tür ağıt olan bu şiirlere eski Türkler "sagu" adını verirlerdi. Eski Türklerde birlik ve beraberliği sağlamak çok önemlidir. Şölenlerde, toylarda, üstünlükle biten savaş sonlarında halkı heyecana getirmek için okunan şiirlere "koşuk" adı verilir. Çok zengin olduğu bilinen Türk destanlarıyla ilgili bilgiler Arap, Fars ve Çin kaynaklarından elde edilmektedir. Halk ağzından derlenen birbirinden güzel sav, sagu ve koşuklar ise XI. yüzyılda Kaşgarlı Mahmud tarafından yazılan Divânü Lûgati't Türk adlı yapıtta görülmektedir. Değerlendirme Soruları Aşağıdaki soruların yanıtlarını verilen seçenekler arasından bulunuz. 1. İslamiyet öncesi Türk edebiyatı yaklaşık olarak hangi tarihleri kapsar? A. 4000'li-3000'li yıllarda başlar, X. yüzyıla kadar sürer. B. 1000'li yıllarda başlar, XI. yüzyıl ortalarına kadar sürer. C. 4000'li-3000'li yıllarda başlar, XI. yüzyıl ortalarına kadar sürer. D. 400'lü-300'lü yıllarda başlar, IX. yüzyıla kadar sürer. E. 2000'li yıllarda başlar ancak ne zaman bittiği kesin olarak söylenemez. 2. İslamiyet öncesi Türk şiirinin şairi bilinen ilk örneği kime aittir? A. Çuçu'ya B. Ki-ki'ye C. Kalun Kayşi'ye D. Çisuya Tutung'a E. Aprın Çor Tigin'e 3. "Destanlar" için aşağıdakilerden hangisi söylenemez? A. Uzun anlatımlı, olağanüstülüklerle yüklü öyküleyici özellikler taşıyan şiirlerdir. B. Destanlar, içlerinden olağanüstü özellikler, doğaüstü kahramanlar çıkarıldığında ulusların tarihlerini aydınlatan önemli birer kaynak durumuna gelirler. C. Destanların olağanüstü özellikler göstermesi, doğaüstü güçlerle süslenmesi destanların gerçeklerden uzak olduğunu gösterir. D. Destanlar epik şiirin en güzel örnekleridir. E. Destanları anlatan her yeni ağız onları her yönden zenginleştirmiştir. 4. "Sagu" nedir? A. Bugünkü Türk edebiyatında "mani"nin tam karşılığıdır. B. Eski Türklerde yılda bir kez belli dönemlerde totemlerin kurban edildiği törenlere verilen addır. C. Eski Türklerde bir düşünceyi, bir öğüdü, bir deneyimi kısaca anlatan sözlerdir. D. Eski Türklerde sevilen, sayılan bir kişinin ölümünden sonra düzenlenen yuğ törenlerinde söylenen ağıtlara verilen addır. E. Eski Türklerde kutsal bir hayvana verilen addır. 5. Türklerde halk ağzından ilk defa sav, sagu ve koşuk örnekleri derleyen kimdir? A. Kalun Keyşi B. Mahir Ünlü C. Seyit Kemal Karaalioğlu D. Kaşgarlı Mahmud E. Homeros Kaynak İslamiyet Öncesi Türk Halk Edebiyatı/ Hülya PİLANCI Yararlanılan ve Başvurulabilecek Kaynaklar Banarlı, Nihat Sami. Resimli Türk Edebiyatı Tarihi. İstanbul Milli Eğitim Basımevi, 1971. Boratav, Pertev Naili. Folklor ve Edebiyat 1-2. İstanbul 1982. Güney, Eflatun Cem. Masallar. Ankara Yayını, 1992. İslamiyet Öncesi Türk Halk Edebiyatı koşuk, kojan, koşma, takşut, takmak, küg, şlok, padak, kavi, baş, başik, sagu İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatı sözlü ve yazılı olmak üzere iki bölüme ayrılır ve sözlü döneme destan dönemi de denmektedir. Bu dönemde sav, sagu, koşuk ve destan olmak üzere 4 biçim gelişmiştir. Bunları birbirinden nasıl ayırt edeceğimizi konuşacağız fakat önce bu döneme ait eserleri diğerlerinden nasıl ayırt edeceğimizi öğrenmeliyiz. Bu dönemde Türkler Orta Asya’da yaşamaktaydı ve başka milletlerle çok da ilişki içinde değildi. Buradan yola çıkarak diyebiliriz ki bu dönem tam olarak milli bir edebiyattır. Dili öz, sade Türkçedir, ölçüsü milli ölçümüz hece ölçüsüdür, nazım birimi milli nazım birimimiz dörtlüktür. Henüz yazıyı tam olarak kullanmadığımızdan şiirler doğaçlama söylenir ve bu yüzden kolay yapılan yarım uyak ve redif vardır şiirlerde. Araplarla tanışmadığımız için de İslam etkisi yoktur. Gök Tanrı inanışı ve Şamanizm etkisi hakimdir. Özetle dörtlük ve heceyle yazılmış bir şiir gördük ve dili de Öz Türkçe yani içinde henüz tanışmadığımız Arapça ve Farsça kelimeler yok o zaman diyebiliriz ki bu parça bir koşuk, sagu ya da destandan alınmış olabilir. Gelelim bunları birbirinden nasıl ayırırız sorusuna. Öncelikle unutmayalım ki bu döneme ait günümüze ulaşmış örnek sayısı çok azdır ve en büyük kaynak da Divanı Lügatit Türk’tür. Yani karşımıza çıkacak örnek sayısı azdır. Bu örnekleri taramak bile yeterli olabilir. Biz yine de hepsini tek tek ele alacağız ama hepsinin ortak özelliği olan hece ölçüsü, sade dil, Öz Türkçe, dörtlük gibi özellikleri tekrar etmeyeceğiz. Koşuklar sığır adını verdiğimiz toplu avlardan sonra tertip edilen şölen adı verilen ziyafetlerde söylenir ve konusu kahramanlık, savaş, aşk, doğadır. Konusu en ayırt edici özelliğidirve halk edebiyatındaki koşmaya benzer. İçinde aslan gibi kükreyen, alplerin başını doğrayan, kanlarını akıtan kahramanlar yer alır. Bazense yeşilden yaşıl, yıldızdan yaruk yıldızu, çiçekten çeçek, esen rüzgardan bahseder. Bu anahtar kelimeler bile konuyu tespit etmemiz için yeterlidir. Örneklere bakıyorum bir şey anlamıyorum diyen öğrencilere cevap ise şudur Bu dil şu an kullandığımız Türkçenin eski halidir ve hala kelimeler arasından benzerlik vardır. Biraz yorumlayarak birkaç kelimenin anlamı çıkacaktır. Sagular yuğ adı verilen cenaze törenlerinde söylenen şiirlerdir. Tabi ki toplum içinde ön plana çıkan kişilerin ardından söylenir. Halk edebiyatındaki karşılığı ağıttır. Sagunun en önemli özelliği ölümden bahsetmesidir. İçinde ölüm, kurt gibi uluyup üzülen börleyü, yakalarını yırtan bağıranlar urlayu yer alır. En önemli sagu örneği herkesin bildiği, Sıla’nın kısa bir şarkı bile yaptığı Alp Er Tunga sagusudur. Bir göz atmak kesinlikle faydalı olacaktır Sagu örneğine, Sıla’ya değil. Sav dediğimiz biçim ise tam olarak nazım değildir aslında. Savlar günümüzün atasözleridir ve günümüzdeki atasözleri gibi bir cümleden ibarettir. Tok ne times, aç ne yimes, kanıg kan bile yumas gibi… Gelelim bu döneme adını veren ve en uzun nazım şekli olan destanlara. Destanlar olay anlatım türlerdir ve toplumu derinden etkileyen göç, savaş, kahramanlık, afet gibi olayları temel alır. İlk söylendikleri dönemde nazım olsalar da günümüze nazım-nesir karışık halleri ulaşmıştır. En önemli özelliği olay çevresinde gelişen bir edebi metin olmasıdır. Yani destanların bize anlattığı bir hikaye vardır. Bu hikayeler gerçek temellere dayanmakla birlikte günümüze kadar doğal olarak mitlerle süslenmiş ve biraz abartılı bir hal almıştır. Tarihi derinliğe sahip, savaşçı, göçen bir millet olmamız ve yazıyı da geç kullanmamız sebebiyle destan yönünden dünyanın en zengin edebiyatına sahibiz. Bu sebeple edebiyatımızdaki destanların içeriğini ayrı bir yazıda ele alacağız ve özetleyeceğiz. Bahsettiğimiz bütün bu türleri şaman, kam, baksı, ozan, oyun dediğimiz; şair, din adamı, müzisyen, hekim, büyücü, kahin, rüya tabircisi ve aynı zamanda danışman olan çok yönlü kişiler kopuz eşliğinde söylemişlerdir. Zaten bir nazım şekli başka milletlerden etkilenmeden her şeyiyle bize aitse yanında kesinlikle bir ezgi vardır kopuz, bağlama, ney gibi. Doğaçlama şiir anlayışıyla hece ölçüsünü tutturma gerekliliği bunu zorunlu kılmıştır.

divanı lügatit türk sav sagu koşuk örnekleri