sözcük ve sözcük gruplarını tespit ediniz. Yazı karakterlerini bu şekilde kullanmanın amacının ne. olabileceğini metnin altındaki alana yazınız. 8. Sınıf Türkçe Ders Kitabı Sayfa 183 Cevapları MEB Yayınları. Cevap: Koyu renkle yazılmış olan kısımlar okuyucunun dikkatini çekmek ve önemli olan yeri vurgulamak içindir.
Kaynaklarıve Eşyaları Özenli Kullanalım 1. 2. Sınıf Hayat Bilgisi dersi "Kaynakları ve Eşyaları Özenli Kullanalım" konusunun Çözümlü Sorusu. 2.
Başkalarının Eşyalarını Özensiz Kullandığınızda Hangi Sorunlarla Karşılaşıyorsunuz. Başkalarının eşyalarını özensiz kullandığımızda yıpranabilir, kırılabilir veya bozulabilir. Böyle bir durum karşısında biz eşyanın sahibine karşı mahçup duruma düşeriz. Karşımızdaki kişinin de bize karşı bakış
Hayvanlarıkorumanın önemi ile ilgili sohbet edilir. MATERYALLER AİLE KATILIMI Akvaryum, balık. Bugün Hayvanları Koruma Günü. Hayvanlarla ilgili resimler getirelim. SÖZCÜKLER VE KAVRAMLAR Sorumluluk, hayvanları koruma günü. UYARLAMA DEĞERLENDİRME Okulda balık ile ilgili sana verilen sorumluluk hakkında ne düşünüyorsun?
Dr Laitman: İnsanın kendisi ile ilgili bir şey yok ise üzerinde konuşulacak hiçbir şey yoktur. Gizlenmiş olduğu düşünülen birçok şeyin gerçekte saklı olmaması nedeniyle bunlar insanın kendisi ile ilgili değil ise bu konuda konuşacak bilgiye sahip olan var mıdır? Konuk: Ben size bir örnek vereyim.
cash. 3. Sınıf Hayat Bilgisi Sınıfınızdaki eşyaları inceleyerek özenli ve özensiz kullanılanları belirleyiniz. Özensiz kullanılan eşyalar nasıl bu hâle gelmiş olabilir? Açıklayınız. konusunu kısaca ve uzun ele eşyaları inceleyerek özenli ve özensiz kullanılanları belirleyiniz. Özensiz kullanılan eşyalar nasıl bu hâle gelmiş olabilir? Açıklayınız. konusu ile ilgili kısaca bir yazı örneği ;Cevap Sınıfımızda eşyaları inceleyerek önem sırasına göre özenli ve özensiz kullanılan eşyaları Örnek vermek gerekirse öğrenci sorumluluğuna sahip olan arkadaşlarım bütün araç ve gereçlerini en iyi şekilde kullandığını ifade etmek eşyaları inceleyerek özenli ve özensiz kullanılanları belirleyiniz. Özensiz kullanılan eşyalar nasıl bu hâle gelmiş olabilir? Açıklayınız. konusu ile ilgili uzun bir yazı örneği ;Cevap Sınıfımızdaki eşyaları inceleyecek olursak ayar sıralar ve tahta özensiz olarak kullanıldığını tespit ettik. Maşallah bizden daha önce okumuş olan öğrencilerin zarar vermesi sonucunda okul ve araç gereçlerine sahip çıkmaları nedeni ile bu hale geldiği özensiz kullanıldığını tespit ettik. Sınıfınızdaki eşyaları inceleyerek özenli ve özensiz kullanılanları belirleyiniz. Özensiz kullanılan eşyalar nasıl bu hâle gelmiş olabilir? Hakkında Soru Sormak İster Misiniz ? Yorum ve Düşüncelerinizin Bizim İçin Ne Kadar Değerli Olduğunu Biliyor Musunuz ? Destek ve Yorumlarınız için Tıklayınız...
Anasayfa / Genel Kültür / Başkalarının Eşyalarını Özensiz Kullandığınızda Hangi Sorunlarla Karşılaşıyorsunuz 5 Şubat 2017 Genel Kültür 128 Okunma Başkalarının Eşyalarını Özensiz Kullandığınızda Hangi Sorunlarla Karşılaşıyorsunuz Başkalarının eşyalarını özensiz kullandığımızda yıpranabilir, kırılabilir veya bozulabilir. Böyle bir durum karşısında biz eşyanın sahibine karşı mahçup duruma düşeriz. Karşımızdaki kişinin de bize karşı bakış açısı değişir ve bize olan güveni sarsılır, bize asla güvenmez. Bu nedenle başkalarından emanet olarak aldığımız eşyaları özenli bir şekilde kullanmalı ve en kısa süre içerisinde sahibine aide etmeliyiz. Aşağıdaki fotoğrafta yıpranmış ve özensiz bir şekilde kullanılmış sandalye görüyorsunuz. Tavsiye Ettiklerimiz Kapitalizm Nedir? Kapitalizm, sermaye mallarının özel şahıs veya işletmelere ait olduğu bir ekonomik sistemdir. Mal ve hizmet …
Günlük Hayatımızda Kullandığımız Eşyalar Nelerden Yapılır, Günlük Yaşamamızda Kullandığımız Eşyalar Hangi Maddelerden Yapılmıştır Günlük hayatta kullandığımız eşyaların yapıldığı maddeler genellikle eşyanın kullanım amacına göre belirlenir. Örneğin elbiselerimizin bizi sıcak tutmasını isteriz bu nedenle giyişiler pamuklu i kumaş ve iplikten yapılır. Evimizin ısınması ve aydınlanması için gerekli olan pencereler camdan imal edilir. Mutfak dolaplarımız ahşaptan imal edilir çünkü ahşap hem sağlıklı hem de dekorasyon açısından şekil verilmesi kolay bir maddedir. Otomobiller sac adı verilen bir maddeden üretilir. Çünkü sac hem hafif hem dayanıklıdır, böylece otomobiller hızlı hareket edebilir. Mutfak malzemeleri ve çarşı pazarda kullandığımız poşetler plastikten yapılmakla birlikte son yıllarda plastiğin zararları konusunda bilinçlenilmesi sayesinde artık bu eşyalar daha sağlıklı maddelerden yapılmaya başlanmıştır. Yine demir de hem ev eşyalarında hem de günlük hayatta kullandığımız pek çok üründe kullanılan bir maddedir. Günlük Hayatımızda Kullandığımız Eşyalar Hangi Elementler Olabilir Konusu Hakkında Yorumlarınızı Aşağıdan Hemen Paylaşabilirsiniz.
ÜNİTE 1 KOMPOZİSYONLA İLGİLİ GENEL BİLGİLER Dilimize Fransızcadan geçen kompozisyon sözünün kökeni Latinceye dayanır. Latincede “bir araya getirmek, birleştirmek, inşa etmek” anlamında componere sözünden gelişen composittion- eski Fransızcaya geçmiştir. Composition sözü Fransızcada “bileşim, beste” gibi anlamlarda kullanılırken Türkçede geniş anlamda “ayrı ayrı parçaları bir araya getirerek bir bütün oluşturma biçimi ve işi”, dar anlamda ise “öğrencilere duygu ve düşüncelerini etkili ve düzgün bir biçimde anlatmaları için yaptırılan yazılı veya sözlü çalışma” karşılıklarındadır * Geniş anlamda kompozisyon hayatın her anı ve alanında kullandığımız araçların, aygıtların, taşıtların; paylaştığımız mekânların, üzerinden geçtiğimiz yolların, köprülerin; hatta yediğimiz yemeklerin, içtiğimiz içeceklerin yapılışında uygulanan ana yöntemdir. Örnek bir cep telefonu yüzlerce parçadan oluşur. Birbirinden farklı yapıda ve işlevde yüzlerce parçanın bir araya getirilerek, birbiriyle uyum içinde, verimli ve yararlı bir biçimde çalışması sağlanarak bütünleştirilmesi ve bir iletişim aygıtına dönüştürülmesi bir kompozisyon örneğidir. Bir bina; özelliğine göre kum, taş, çimento, demir, ahşap, cam gibi çeşitli malzemelerden oluşur. Ama bütün bu yapı malzemesini bir araya getirip üst üste yığmakla bina yapılamayacağı gibi dört duvar örüp kapısını, çatısını kapatmakla da işlevsel bir yapı ortaya konmaz. Binayı kullanacak kişilere konforlu bir hayat sağlayacak, bunların arzu ve isteklerini karşılamalarına imkân verecek, işlevsel bir yapı ortaya çıkarabilmek için mimarından mühendisine, ustasından işçisine bütün görevlilerin çaba harcaması gerekir. Bütün bunlar bir amaç gözetilerek, bir planlama ve iş bölümü yapılarak malzemeyi en iyi bir biçimde değerlendirmekle mümkündür. * Kompozisyonun iki türü vardır Yazılı kompozisyon ve sözlü kompozisyon. * Yazılı kompozisyon yazılı anlatım içinde bir bütünlük gerektirirken sözlü kom- pozisyon konuşma içinde bütünlüğü gerektirir. * Kompozisyon; resim, müzik, heykel gibi sanat dalları ile çeşitli bilim dallarında parçaların bütünü oluşturacak bir düzende bir araya getirilmesi anlamına da gelir. * Kompozisyonun bütününde bir düzen olması gerekir. Biçim açısından kullanılan kâğıdın kompozisyon yazmaya uygunluğu, yaklaşık olarak üstten 6 cm, alttan 2 cm, soldan 3 cm, sağdan 1 cm boşluk bırakılması, yazım kurallarına uyulması, noktalama işaretlerinin yerli yerinde kullanılması gerekir. Dil Becerileri ve Bilgi Donanımı Dil becerisini geliştiren en önemli etkinlik okumadır. Yazma yeteneğinin geliştirilmesine okuma etkinliği büyük katkıda bulunur. Okunan her eser, dilin nasıl kullanılması gerektiğini somut bir biçimde ortaya koyan canlı bir örnektir. Kişiler okudukça başarılı örnekleri diğerlerinden ayırt etme yeteneğini de kazanır. * Okul öncesinde ilk gelişen dil becerisi dinlemedir, daha sonra dinleme ile birlikte konuşma becerisi gelişir. * İyi bir dinleyici bir yandan sözcüklerin kurallı söylenişleriyle kulak yeteneğini geliştirirken diğer yandan da tonlama ve vurgu ile sözcüklerin konuşmada etkili kullanımına tanık olur. Sözlü kompozisyon için en iyi eğitim dinleme ile başlar. Konuşmacının dili kullanma becerisini gözlemlemenin yanı sıra etkili konuşma yöntemleri, dinleyicinin ilgisini sürekli kılma, anlatım tarzı vb. özellikler dinleme etkinliği sırasında da kazanılır. * Konuya eskiden mevzu denilirdi. Konu olmadan yazı olmaz. Her şey yazma konusu olabilir. * Araştırma, bilgiye ulaşmanın bir başka yoludur. Gözlemlerle, deneylerle, sormacalarla anket gerçekleştirilse de okuma, araştırmanın da temel etkinliklerinden biridir. YAZILI KOMPOZİSYON Kompozisyon yazmada izlenecek adımlar; konunun seçilmesi, konunun sınırlarının çizilmesi ve konuyla ilgili ana düşünce ile yardımcı düşüncelerin belirlenmesi olarak sıralanabilir. Konu Kompozisyonda üzerinde yazı yazılan her şey konudur. Bir özdeyiş, bir atasözü, bir deyim, birkaç dize, bir olay hatta bir sözcük konuyu oluşturabilir. * Ana düşünce, yazarın iletmek istediği temel düşüncedir. Yazar, yazıyı ana düşünceye ulaşmakta araç olarak kullanır. * Yardımcı düşünce, yazarın iletmek istediği temel düşünceyi destekleyen yan düşüncelerdir. Ana düşünce tek iken yardımcı düşünce birden çoktur. Yardımcı düşünceler, ana düşünceyi desteklediği oranda değerlidir. Konunun Sınırlandırılması Sınırlandırılan konunun hangi temeller üzerinde yükseleceği, dayanacağı görüşler ve düşüncelerle bu düşüncelerin hangi temel düşünce etrafında yoğunlaşacağı kompozisyonun buluş aşamasını oluşturur. Ana ve Yardımcı Düşüncelerin Belirlenmesi Konunun belirlenmesinden sonra yazımızın ana düşüncesini ve bu düşünceyi destekleyecek, açıklayacak, geliştirecek yardımcı düşünceleri bulma adımının atılması gerekir. * Ana düşünceyi ve yardımcı düşünceyi belirleme işi, yazmaya başlamadan önce düşünce, görüş ve duygu üretme aşamasıdır. Kişinin kazandığı bilgi donanımı temelinde gözlemleme,yorumlama ve araştırmaya dayalı olarak konuyla ilgili özgün düşünceler üretmesidir. * Konu ortak olduğu hâlde ana ve yardımcı düşünceler bireyseldir. Bu bakımdan konu ile ana düşüncenin birbiriyle karıştırılmaması gerekir. Kompozisyon yazılması istenilen konuda herkes farklı bakış açısına ve düşünceye sahip olabilir. * Örnekgörgülü kuşlar gördüğünü işler, görmedik kuşlar ne görsün ki ne işler atasözü üzerine bir kompozisyon yazmaya girişmiş olalım. Önce, bu atasözünün konu- sunun eğittim olduğunu belirleriz. Ama atasözünde işlenen düşüncede, genç kuşakları eğitirken örnek olmanın önemi vurgulanır. Bu düşünce çevresinde konuya bakış açımızı şöyle belirleyebiliriz Çocuğumuzun nasıl bir insan olmasını istiyorsak biz de öyle davranmalıyız. Bu bakış açısı bizim konu ile ilgili ana düşüncemizi oluşturur. Konuyla ilgili aklımıza gelen düşünceleri bu bakış açısı çerçevesinde artık sıralayabiliriz öncelikle ailede başlar. dünyaya geldiği andan ittibaren ana babasını kendisine rol modeli olarak seçer. ana babasını ttaklitt ederek konuşmaya başlar. davranışlarının oluşmasında ana babasının davranışları belirleyicidir. baba, olaylar karşısında nasıl tepki veriyorsa çocuk da aynı tepkileri verir. babanın alışkanlıkları, çocuğun bu alışkanlıkları edinmesinde ve içselleşttirmesinde etkendir. babanın aile bireylerine, komşularına, iş arkadaşlarına gösterdikleri saygı, sevgi ve ilgi, çocuğun kendi arkadaşlarına, büyüklerine gösttereceği saygı, sevgi ve ilgiyi belirler. babanın veya diğer aile bireylerinin kötü alışkanlıkları varsa bu durum çocuğun da benzer kötü alışkanlıkları edinmesine yol açabilir. babanın, diğer aile bireylerinin kullandığı kaba sözler çocuğun diline de yerleşir. Kuşkusuz, yukarıda sıraladığımız düşüncelere eklenecek başka düşünceler de bulunabilir. Sıralanan bütün bu düşünceleri dikkatlice gözden geçirmeli, benzer olanları bir araya getirerek tekrarlardan kaçınmalıyız. Buna göre yukarıda sıraladığımız düşüncelerden 4 ve 5, 6 ve 8, 3 ve 9 birbiriyle az çok benzerlikler göstermektedir. Bu yardımcı düşünceleri bir araya getirerek bir düzenleme yapabiliriz öncelikle ailede başlar. dünyaya geldiği andan itibaren ana babasını kendisine rol modeli olarak seçer. ana babasını taklit ederek konuşmaya başlar; ana babanın ve diğer aile bireylerinin kullandığı kaba sözler çocuğun diline de yerleşir. davranışlarının oluşmasında ana babasının davranışları belirleyicidir. babanın iyi veya kötü alışkanlıkları, çocuğun bu alışkanlıkları edinmesinde ve içselleştirmesinde etkendir. babanın aile bireylerine, komşularına, iş arkadaşlarına gösterdikleri saygı, sevgi ve ilgi, çocuğun kendi arkadaşlarına, büyüklerine, içinde bulunduğu çevreye göstereceği saygı, sevgi ve ilgiyi belirler. * Kompozisyona başlarken ana düşünce ile yardımcı düşünceleri belirlemek, konu ile ilgili buluşlar yapmak,kompozisyonun planı ile ilgili verileri ortaya koymaktır. * Plan, yazar için yazmayı kolaylaştırdığı gibi, okur için de okumayı kolaylaştırır ve okur ile düşünce bağının tez kurulmasını sağlar. Kompozisyonda Plan Fransızcadan alıntı olan plan “bir işin, bir eserin gerçekleştirilmesi için uyulması tasarlanan düzen”dir. Kompozisyonda plan, konunun nasıl ve ne ölçüde işleneceğinin; görüşlerin, düşüncelerin hangi sırayla ele alınacağının adımlarıdır. Plan Türleri Konunun özelliğine, işlenecek ana düşünce ve yardımcı düşüncelerin niteliğine, kullanılacak örneklere, anlatım biçimine göre kompozisyon yazma- da üç tür plan uygulanabilir •Olaya dayalı plan •Düşünceye dayalı plan •Duyguya dayalı plan •Olaya dayalı plan Bir veya birkaç olayı konu edinen yazılı anlatımda olaya dayalı plan uygulanır. Bu tür planlarda olaylar, gerçekleşme anına ve sebep sonuç iliş- kisine göre yazı içerisinde değerlendirilir. * Ancak olaylarla anlatılanlar arasında bir bağ kurulmalı, ana ve yardımcı düşün- celerle olaylar bütünlük göstermeli, birbirini desteklemelidir. * Bu tür planlarda genellikle kişi, yer, zaman, olay ve bir ileti aranır. Sanatsal yazıların yanı sıra anı, gezi, günlük gibi düşünce yazılarında uygulanan bu plan, herhangi bir soruna veya olguya değinirken de kullanılabilir. * Özellikle yaşanmış, tanık olunmuş olaylardan düşüncelerin desteklenmesinde yararlanılabilir. Ancak bu durumda düşüncelerle olayların bütünleşmesi gerekir. •Düşünceye dayalı plan Bakış açısının egemen olduğu, düşüncelerin işlendiği, kavramların ve sorunların tartışıldığı yazılarda düşünceye dayalı plan uygulanır. Konunun ele alınışında esas düşüncedir. Bir sav, çeşitli düşüncelerle desteklene- rek açıklanmaya çalışılır. Düşüncelerin birbirini destekleyecek ve birbiriyle çeliş- meyecek nitelikte olması, bir bütünün parçalarını oluşturması gerekir. * Düşüncelerin ele alınışında tümevarım yöntemi uygulanabileceği gibi tümden- gelim yöntemine de başvurulabilir. Bu tür planlarda konu, ana düşünce, yardımcı düşünceler, bakış açısı gibi ögelere yer verilir. * Tümevarım, özel olay ve durumlardan genel yargılar elde etme yöntemi olarak ifade edilebilir. * Tümdengelim, genel yargılardan, ilkelerden özel yargılara, ilkelere ulaşmaktır. Tümdengelimde benzer olaylardan, benzer bilimsel gerçeklerden hareket edilerek yeni gerçeklere, sonuçlara ulaşılır. •Duyguya dayalı plan Belirli nesne, olay veya bireylerin iç dünyamızda uyandırdı- ğı izlenimlerin, heyecanların egemen olduğu, betimlemelerimizin yer aldığı yazılar duyguya dayalı plan ile yazılır. * Duyguların egemen olduğu yazılarda, karşılaştığımız olayların hayal dünyamız- da bıraktığı izler, bizde uyandırdığı düşünceler egemendir. Olaylar karşısında in- sanların tavırları, tepkileri farklı olduğu gibi duyguları da farklıdır. Bir olay kimilerini duygulandırırken kimilerinde hiçbir iz bırakmaz. * Önemli olan kompozisyonda bu duyguların okuyucuda iz bırakacak bir biçimde işlenmesidir. Yazının sonuna doğru duyguların yoğunluğunun artırılarak okuyucu- nun etkili bir sona hazırlanması, kompozisyonun başarıya ulaşmasını sağlar. Planın Bölümleri Bir düzen içerisinde tasarlanan ve planlanan yazılar giriş, geliş- me ve sonuç bölümlerinden oluşur. Bu bölümler kompozisyonda başlıklarla ifade edilmez, ancak uygulanan plan ile okuyucu konunun sunuluşundan tartışılmasına ve ana düşünceye ulaştırılmasına kadar âdeta bir yolculuğa çıkarılır. yazının başlangıç bölümüdür. Konunun ana hatlarıyla ele alındığı bu bö- lüm, özellikle düşünceye dayalı yazılarda kısa tutulur. Sorunun ortaya konuluşun- da, belirlenen yardımcı düşüncelerden okuyucunun ilgisini çekecek olanı burada ele alınır. Giriş bölümünün olabildiğince etkili yazılması, okuyucuyu yazıya bağlar. Bu nedenle, kompozisyonun başarısında giriş bölümünün payı büyüktür. bölümü, okurun merakını ve okuma isteğini artıracak biçimde yazılır. * Gelişme, konunun türlü yönlerden açılıp genişlediği, zenginleşip olgunlaştığı bölümdür. Yardımcı düşünceler bu bölümde ele alınır. Konuyu açık ve anlaşılır bir biçimde çeşitli yönleriyle ortaya koyacak yardımcı düşünceler, okuyucuyu ana dü- şünceye adım adım ulaştıracak birer basamak niteliğindedir. Bu bakımdan her kompozisyonda gelişme bölümünün uzunluğu değişir. * Yardımcı düşüncelerin sayıca fazla olduğu konularda gelişme bölümü de buna göre uzun olur. Yardımcı düşüncelerin ayrı ayrı paragraflarda işlenmesi uygun bir yöntemdir. Konuyla ilgili örnek verilecekse yeri gelişme bölümüdür. yazının bitiş bölümüdür. Giriş bölümünde ortaya konulan, gelişme bölü- münde çeşitli düşüncelerle açıklanan konuda son söz, bu bölümde söylenir. Hiçbir yoruma meydan vermeyecek biçimde açık ve anlaşılır yazılır. Düşünceye dayalı anlatımlarda bu bölüm, ana düşüncenin ifade edildiği yerdir. * Okuyucunun üzerinde en çok etki bırakan bölüm sonuçtur. Yazımızda son sö- zümüzü söyleyeceğimiz bu bölümü elden geldiğince etkili bir anlatımla yazmak, sözcükleri yerli yerinde kullanarak ana düşüncemizi ifade etmek gerekir. Konunun Başlığı Bir yazının, bir kitabın bölümlerinin başına konulan ve konuyu kısaca tanıtan ibaredir başlık. Kompozisyonun bölümlerinden biri olan başlık, yazıda düzeni sağlayan ögelerden biridir. Başlıktan başlayarak sonuç cümlesine kadar yazılanlar bir düzen ve bütünlük göstermelidir. * Başarılı bir kompozisyon yazarı hiçbir zaman başlığı koyarak yazmaya başla- maz. Kompozisyon yazılıp, birkaç kez okunup gerekli düzeltmeler yapıldıktan sonra konu, ana düşünce ve varılan sonuç göz önünde bulundurularak yazının başlığı belirlenir. Konu ile başlık arasında bir bağlantı bulunmalıdır. Başlık, ana düşünce ile çelişmemelidir. PARAGRAF VE PARAGRAFTA ANLATIM BİÇİMLERİ Paragraf Yazının giriş, gelişme ve sonuç bölümleri paragraflardan oluşur. Kom- pozisyon planının başarıya ulaşabilmesi için paragrafların kurallarına ve yazının amacına uygun düzenlenmesi gerekir. * Paragraf satır başı yapılarak belirtilir ancak paragraflandırma yalnızca biçimsel bir düzenleme değil anlamsal bir bütünleştirmedir. Her paragraf bir düşünce kü- mesi biçiminde kendi içinde bir bütünlük ifade eder. Bu anlam kümeleri birbirini bütünleyerek yazıyı oluşturur. * Her paragraf bir düşüncenin ele alındığı, işlendiği, örneklendirildiği, geliştirildiği ve sonuca bağlandığı bir bütünlüktür. * Paragrafın düzeni kompozisyonun düzeninden farksızdır. İlk cümle, paragrafa giriş cümlesidir. Bu cümle, aynı zamanda paragrafın da konusunu belirler. İzleyen cümleler paragrafın gelişme bölümünü oluşturur. Bu bölümde konu, örneklerle açılabilir. Paragrafın son cümlesi ise sonucu belirler. * Parafta genellikle konu ilk cümlede, ana düşünce son cümlede, yardımcı düşün- celer gelişme cümlelerinde bulunur. Bu genellemenin dışında kalan paragraflarda konu, ana düşünce, yardımcı düşünceler paragrafın değişik cümlelerinde de bulunabilir. Tanımlama Bir kavramın niteliklerini eksiksiz olarak belirtmek, açıklamak onu tanımlamaktır. Yazıda savunduğumuz düşünceyi çeşitli özellikleriyle tanımla- yarak ilgili düşüncenin kavranmasına yardımcı oluruz. Örneklendirme Örnekler vermek konuyu daha anlaşılır duruma getireceği gibi düşünceye açıklık ve somutluk kazandırır. Ama örnek olarak verilen şey, anlatımı somutlaştıracak nitelikte genel ve bilinir bir şey olmazsa anlatım bütünüyle belir- sizleşebilir. Örnekleme, uzun açıklamaların da önüne geçeceğinden birkaç sayfa- da anlatılacak düşünceyi birkaç örnekle ifade etme kolaylığı sağlar. KarşılaştırmaDüşünce öbeği olan paragrafta okuyucunun zihninde karşılaştırma yapmasını sağlayıp konunun kavranmasına yardımcı olmak mümkündür. Karşı- laştırma kişilerin, nesnelerin, olayların ve olguların benzer veya ayrı yanlarını incelemek için yapılan kıyaslamadır * Karşılaştırma, daha çok gelişme bölümünde yararlanılan anlatım biçimlerinden biridir. Ak-kara, iyi-kötü, güzel-çirkin gibi karşılaştırma amacı gütmeyen karşıt an- lamlı kavramların bir paragrafta yer alması karşılaştırma değildir. * Örnekte Doğan Aksan, Türkçedeki akrabalık adlarının zenginliğini diğer dillerle karşılaştırma yaparak vermiştir Hint-Avrupa ailesindeki dillerden başkalık gös- teren niteliğiyle Türkçe, akrabalık bağlarını anlatan sözcüklere geldiğimizde yine ayrınttılı anlattımla kendine özgü bir gö- rünümle karşımıza çıkar. Örn Türkçede “baldız”, “elti”, “görümce” ve “yenge” ayrı ayrı kavramlar oluştururken Hint-Avrupa dil ailesinde tek bir göstergeyle dile getirilir. Sırasıyla,Fransızcada belle-soeur, İn- gilizcede sister-in-law, Almancada durumun başka örneklerini gösterebiliriz. Tanıklama Paragrafta verilen bilginin tanınmış bir kaynağa dayandırılarak yazıya giriş yapılması, konunun açılımında tutulan bir başka yoldur. Böylece tanık göste- rerek bilginin sağlam bir kaynağa dayandığını göstermiş oluruz. Yöntem olarak önce alıntı yapılacak kişinin adı anılır sonra da sözleri aktarılır. * Tanıklama, anlatılanlara somutluk kazandırmak için başkalarının düşüncelerin- den, sözlerinden yararlanmadır. Tanık göstermek olarak da adlandırılır. * Ünlü Osmanlı tarihçisi Peçevi İbrahim Efendi, bizde ilk kahvenin 1554’te İstan- bul’da açıldığını yazar “Keyiflerine düşkün bazı safa ehli insanlar ile kişiler, okur- yazar makulesinden soyundan arif kimseler orada toplanmaya başlamıştır... Kimi kitap ve güzel şeyler okur, kimi tavla ve satranç oynar, kimi yeni söylenmiş gazeller getirerek şiirden ve edebiyattan bahsederdi.” Bizden esinlenen İngiliz tacirleri ilk kahvehaneyi 1650’de Oxford’da açmışlar. Kahvehaneler İngiltere’de de o kadar rağbet görmüş ki birkaç yıl içinde sayıları iki bini aşmış * Yukarıdaki örnekte yazar, kahvenin Türkler tarafından ilk kez kullanılışı ve dün- yaya yayılışı ile ilgili bilgiler vererek başladığı yazısında bizde ilk kez kahvenin ne zaman kullanıldığı konusundaki bilgiyi Peçevi İbrahim Efendi’den bir alıntı yapa- rak tanıklamıştır. Tanıtlamak, Bir düşüncenin gerçekliğini yadsınamayacak bir kesinlikle göster- mek anlamında olan tanıtlama, yazıda sayısal verilerin, istatistiklerin, gösterge- lerin, tahminlerin tanıt olarak kullanılmasıdır. İleri sürdüğümüz düşüncelerin birtakım verilerle tanıtlanması gerekebilir. Bu durumda istatistiklere, deney sonuçlarına yer verilebilir. Yapılmış araştırmaların sonuçlarından yararlanılabilir. ÜNİTE 2 NOKTALAMA İŞARETLERİ Konuşmanın inceliklerini yazıya aktarmak ve verilen iletiyi eksiksiz ve doğru olarak okura ulaştırabilmek için yazılı anlatımda birtakım işaretlere gereksinim duyulur. Yazılı anlatımda okumayı ve anlamayı kolaylaş- tıran, yazarın okura aktarmak istediği düşünce ya da duygunun doğru ulaşma- sına yardımcı olan, sözün vurgu ve ton gibi özelliklerini belirten bu işaretlere noktalama işaretleri denir. * İlk yazılı eserlerimizden itibaren, Türkçenin yazıldığı alfabelerde birtakım nok- talama işaretlerinin kullanıldığı görülmektedir. Ancak bunların hiçbirisi Batı’dan al- dığımız sistem kadar kapsamlı değildi. * Göktürk alfabesinde kelimeler, bir diğerinden yalnızca üst üste iki nokta ile ayrılır. Budist ve Mani metinlerinde sayıları 6 ile 9 arasında değişen birtakım işaretler bu- lunur. Arap alfabesindeki Kur’an’da ayetlerin bittiğini gösteren vakfe işareti, kimi zaman, Türkler tarafından cümlenin bittiğini göstermek için kullanılır * Günümüzde kullandığımız noktalama işaretlerinin çoğu, yazı dilimize Batı’dan, Tanzimat döneminde geçmiştir. Bu işaretleri ilk olarak Şinasi, Şair Evlenmesi 1859 adlı tiyatro eserinde kullanmıştır. Bu eser, aynı zamanda basılı ilk Türkçe tiyatro eseri olma özelliği taşır. Nokta . bittiğini göstermek amacıyla cümle sonuna konur. sonra konursa sıra sayı sıfatlarını türetir; -nci eki yerine geçer. kısaltmalarda kullanılır. Prof., Dr., sok., cad., A. Arapça vs. yazarken gün, ay ve yıl rakamla yazılıyorsa bunların arasına nokta konur. yazımında saat ile dakika arasına nokta konur. 6. Dünyada konuşulan ve konuşulmuş olan dillerin genellikle iki açıdan, iki yönden sınıflandırılması gelenek olmuştur açısından morphologique, morphologic, morphologisch akrabalık ilişkileri bakımından généalogique, genetic, genealogisch yazılarda kaynakça yazımında kullanılır. Tekin, Talat 2000. Orhon Türkçesi Grameri. Ankara TDK rakamların okunuşunu kolaylaştırmak için rakamlar basamaklara ayrıla- rak aralarına nokta konulmaktadır. * Kıymetli evrak adı verilen ve üzerinde oynanarak sahtecilik yapılması olasılığı olan değerli kâğıtların çek, senet, kira ya da satış sözleşmesi vb. üzerindeki sayılar yazı ile ve bitiştirilerek yazılmaktadır. çarpma işlemi işareti olarak kullanılır. 2 . 3 = 6 Virgül , yüklemden uzak düştüğü cümlelerde, özneden sonra virgül konur. kelime öbeklerini belirginleştirmek için kullanılır. Sanıyoruz ki öğretmenler ve eğitim sistemine egemen olunca, gelecek kuşakları istediğimiz kalıpta yetiştirebiliriz. Bu çok kolaycı bir kuruntu. Çocuğun ruh yapısını, toplum yapısını, bunların birbirleriyle içiçe ilişkisini, doğumdan önce, doğumdan sonra, okuldan önce, okulun yanı sıra; evde, şehirde çocuk denilen fenomenin hangi öğelerden oluşttuğunu ve eğitim biliminin yeni verilerini bilmeyişten ya da iyi bilmeyişten gelen bir yanılgı... benzer veya eş değer öğeler, art arda sıralanıyorsa bunların arasına konur. * Yemektten sonra sofrayı evin hanımıyla hizmettçiler yardımlaşa kaldırırlar,sonra sıra kuru üzüm, incir, ceviz içi, incir pesttiline gelirdi. cümleleri birbirinden ayırmak için konur. şu, o zamirleri özne olarak kullandığında bunları işaret sıfatlarıyla karıştır- mamak ve anlam karışıklığına yol açmamak için konur. * Bu, çeşittli çağlardan kalma, çeşitli sonuçlar için yapılmış içinden çıkılmaz kar- maşıklıklar bırakılıp yürünürse özel banyolara yaklaşılır. ama, fakat, ancak gibi bağlaçlar cümleleri birbirine bağlıyorsa bu bağlaçlardan önce virgül konabilir. * Metin içinde ve, veya, yahut bağlaçlarından; hem... hem, ne... ne gibi tekrarlı bağlaçlardan; pekiştirme ve bağlama görevindeki de da bağlacından önce ya da sonra da virgül kullanılmaz. Ancak özellikle ve bağlacından sonra bir ara söz getirilecekse virgül kullanılabilmektedir. cümleler tırnak içi yerine virgüllerle de verilebilir. çizgisiyle verilen alıntıların bitiminde kullanılır. pekiştirme amacıyla tekrarlanıyorsa birbirinden virgülle ayrılır. Annemin, “Tamam, tamam. Parçalama kendini, haber etmem.” diyen sesi... Ve sonrası karanlık... Derin bir kuyudaydım. Ayşe Kulin, Geniş Zamanlar seslenme kelimelerinden sonra kullanılır. Kübrâ, kızım, Muazzez senin kardeşindir. veya ret bildiren kelimelerden sonra kullanılır. Evet, Türkçe hâlâ ço- ğumuzun şuur altında farklı medeniyet projelerinin bayrağı olmaya devam eder. çalışmalarda kaynakça yazımında kullanılır. Ayvazoğlu, Beşir 1999. Kuğunun Son Şarkısı, Öttüken Yayınları. yazımında kesirleri göstermek için on üç tam onda sekiz Noktalı Virgül cümleyi oluşturan cümleler, virgülle ayrılıyor ve kendi aralarında gruplanabiliyorsa bu gruplar birbirinden noktalı virgülle ayrılır. Niyazi’yle iş bölümü yapmıştık. Sabahtan öğleye kadar bulaşıkları o yıkar, garsonluğu ben yapardım; öğleden sonra bulaşıkları bende, garsonluk onda. Orhan Kemal, Baba Evi cümlede virgüllerle ayrılan kelimeler veya kelime öbekleri kendi içinde gruplanabiliyorsa bunlar da birbirinden noktalı virgülle ayrılır. Sosyal hayattaki çeşitli olaylar; doğal değişmeler, insanoğlunun durumu, meslek, umutt, halk hayattı gibi konular; insanlık davranış, karaktter, eğittim ve öğrettim gibi çeşittli konular büttünüyle atasözlerinin kapsamı içindedir. cümleleri birbirine bağlamak için hatta, yoksa, oysa, hâlbuki, ne var ki, bundan dolayı, bu nedenle, öyleyse,çünkü, sonra, ancak, lakin, fakat, meğer, me- ğerse, yalnız, yani gibi bağlaçlar kullanılıyorsa bu bağlaçlardan önce kullanılır. bağlaçlı, girişik gibi birden çok cümlenin birlikte kullanıldığı yapıların öznesi ortak ise bu durumda noktalı virgül özneden sonra konur. Apaçık ortadadır ki papazlar; tapınağı, içindeki hazineleri elde ettmek için yakmışlar ve masum bir deliyi, tapınağı yakıp içindekileri çalmakla suçlamışlardı. eki alan kelimeler virgülle art arda sıralandığında oluşabilecek anlam karı- şıklığını önlemek için kullanılır. Ayşe’nin; Murat’ın, Selma’nın, Ali’nin okumadığı kitapları okuması şaşırtıcıydı. İki Nokta Göktürk ve Yenisey yazıtlarında kullanılan tek noktalama işareti, iki noktadır. İşaret, kendinden sonra bir açıklama ya da birkaç örnek geldiğini bildirir. Bunun dışında söyleyişi etkili kılmak için de kullanılır. ilgili verilecek örneklerden önce kullanılır. sonra, cümle ilgili yapılacak açıklamadan önce kullanılır. Düşümde gördüm Ne kadar uygarlık varsa hepsinde birden yaşıyorum. İki noktadan sonraki kısımda örnekler veriliyorsa ve bunlar özel isimse büyük, cins isimse küçük harfle yazılır; eğer iki noktadan sonraki kısım açıklama cümlesi ise diğer cümlelerde olduğu gibi büyük harfle başlar. konuşma bölümlerinde konuşucuyu bildiren kelimenin sonunda kullanılır. Çakırcalı “Gelme Hüsnü Efendi. Yazık olur sana. Aramızda tuz ekmek var. Gelme!” bilgisiyle ilgili çalışmalarda ünlünün uzun olduğunu göstermek için ünlüden sonra konur. hala, cami, şair vd. bölme işlemi işareti olarak kullanılır. 18 2 = 9 ağ adreslerinde kullanılmaktadır. Anadolu Üniversittesinin genel ağdaki adresi httttp// Türk Dil Kuru- munun hazırladığı Büyük Türkçe Sözlüğün genel ağ adresi httttp// Üç Nokta ... söyleyeceklerinin tam olarak bitmediği ya da devamını okuyucuların hayal gücüne bıraktığı izlenimini uyandıran cümlelerin sonuna konur. ilgili örneklerin devam ettiğini bildirmek için üç noktadan yararlanılır. yapıldığında atlanan yeri belirtmek için kullanılır. Sözün istenmeyen şekilde bittiğini, kesik cümlelerde okuyana bırakılan parçayı göstermede, ayıp karşılanan kelimelerin yerine, metinlerin okunamayan yerlerini göstermede kullanılan yardımcı işarettir. bölümlerinde, duraksama veya kekelemeyi göstermek için kullanılır Annem inledi Fakat... Ben... Ben bilmiyorum ki, ne duydunuz? konuşmalarda cevap verilmediğini, sessiz kalındığını belirtir. eden bir dizinin tamamını, uzun uzun yazmamak için üç noktadan yararlanılır. ne olduğunu yazmak istemediğimiz kişi, yer, kurum vb. adı yeri- ne üç nokta konur. Aynı şey genel ahlaka aykırı, argo, küfür sözlerini yazarken de söz konusudur. ve soru işaretinden sonra anlatımı pekiştirmek için konur. Soru İşareti ?Eklendiği sese, heceye, kelimeye, söze ya da cümleye soru anlamı yükleyen işarettir. Türkçede soru işareti yoluyla cümleye şaşma, çıkışma, rica, beğenme gibi birbirinden değişik anlamlar da yüklenir. soru cümleleri, ya mX soru eki yahut da kim, ne, neden, niçin, hani, nere, nasıl, nice, niçin gibi soru bildiren kelimelerle kurulur. Bun- ların bulunduğu cümlelerin sonuna soru işareti konur. dilinde, hiçbir soru eki veya kelimesi kullanılmadan vurguyla cümleye soru ifadesi katılabilir. Bu durum, konuşma metinleri yoluyla yazıya da aktarılır. yazıda yer, tarih vb. verilen bilgilerle ilgili olarak tereddütler varsa bu durum, ayraç içinde soru işareti kullanılarak belirtilir. pekiştirmek için soru işaretinden sonra iki nokta konabilir. Hiç düşündü- nüz mü; deniz kızı var da, neden deniz erkeği yok?.. Ayraç/Parantez Parantez olarak da bilinen bu işaret için, köşeli ayraçla karış- tırılmasın diye yay ayraç terimi de kullanılmaktadır. Cümlenin anlamına hizmet eden ayırıcı işaretlerdendir. doğrudan ilgisi olmayan açıklamalar ayraç içinde verilebilir. düşünülen veya başka dillerdeki karşılığı verilmek istenen bir keli- menin yabancı dildeki veya Türkçedeki karşılığı ayraç içinde verilebilir. ayraç içinde gösterilebilir. Zaten iki tür eşkıya vardır romanda soylu ve soysuz. Soysuz olanlar Deli Durdu, Kalaycı, Kara İbrahim köylüleri yıldırmak için Ali Ağa ve Safa Bey tarafından bes- lenen kanlı kattillerdir. yazılarda, önemli kişilerin doğum ve ölüm tarihleri; aynı şekilde devlet- ler, kurumlar veya kuruluşların kurulma ve yıkılma tarihleri; eserlerin üretilmesinin başlama ve bitiş tarihleri ayraç içinde gösterilir. yaşandığı,eserlerin yazıldığı,basıldığı tarih veya yer ayraç içinde verilir Profesör Halil İnalcık’ın son eseri “Parttimonyal Devlett Üzerine Sosyolojik Bir İnceleme” Doğu-Batı Yayınları, 90 sayfa ttarihçinin edebiyatt alanında yettkin ve bilgili olmasının gereğini orttaya koyuyor. Kanunu çıkmadan önce tanınmış olup da kanunla birlikte soyadı alan kişilerin soyadları ayraç içinde yazılabilir. atlamalar yapılıyorsa bu kısım ayraç içinde üç nokta ile gösterilebilir. dilinde kimi zaman olumlu görüş belirtir; ancak aslında görüşün olum- suz olduğu jest ve mimiklerle ifade dilinde bunu belirtmek için ayraç içinde ünlem işareti çok akıllıyım ! ve çok bilimselim ! ya, bu işi de gayett bilimsel olarak vücudu- mu yavaş yavaş alışttırmak surettiyle eski deyimle ttedricen yapmaya başladım. Emre Kongar, Kızlarıma Mektuplar yazılarda verilen bilgilerle ilgili olarak tereddütler varsa ayraç içinde soru işareti kullanılarak bu durum belirtilir. Önce Aslı sonra da Tahir Nil kenarın- daki Karaman ? şehrinde Zühre Han ile kar- şılaşmışlar ve birbirlerine türküler söylemişlerdir. Şkret Türkmen, Kerem ile Aslı yazılarda alıntının veya bilginin kaynağı ayraç içinde Türk bilgin ve düşünürü Farabi şiirde iki ttemel öge görmektte bunların “1Sözcük- ler, 2 Onların bir araya getirilişindeki esaslar” olduğunu ileri sürmekteydi eserlerinde oyuncunun konuştuğu sıradaki davranışları veya o sırada sahnede gelişen diğer olaylar ayraç içinde verilir. belirtmek için kullanılan rakam veya harflerden sonra konur. Her dilde birçok ağız, bu ağızların içinde de altt ağız grupları bulunur. Mesela Tür- kiye Türkçesi üç ana ağız grubuna ayrılmışttır 1 Battı grubu 2 Kuzeydoğu grubu 3 Doğu grubu. Hayati Develi, Dil Doktoru yazılarda kaynakça yazımında kullanılır. Tekin, Talatt. 2000. Orhon Türkçesi Grameri. Ankara TDK Köşeli Ayraç [ ] Bu işaret için köşeli parantez terimi de kullanılır. Metin içinde vurgulama amaçlı kullanılan ayırıcı işaretlerdendir. içinde ayraç açılacağı zaman, yay ayraçtan önce köşeli ayraç kullanılır. dillere ait metinleri inceleyen bilimsel çalışmalarda, metinde okunamayan yerler hakkında yazarın bir tahmini varsa bunlar köşeli ayraç içinde gösterilir. ä_ ilki tadıkı_ çorı_ boz [atıg binip tägdi] “İlk olarak Tadık Çor’un boz atına binip hücum etti”. Talat Tekin, Orhon Türkçesi Grameri Tırnak İşareti “ ” » aktarmalar, kelime, kelime öbeği ya da cümle olsun tırnak içinde verilir. * Tırnak işareti kullanıldığında, tırnak içindeki kısım özel isim olmayan bir kelime veya kelime öbeği ise küçük harfle; cümle ise tıpkı tırnak dışındaki bir cümlede olduğu gibi büyük harfle başlar ve cümle hangi noktalama işaretiyle bitecekse onunla bitecek şekilde yazılır. özellikle vurgulanan unsurlar tırnak içinde verilebilir. istenen özel adlar, bölüm başlıkları veya kitap, makale, köşe yazısı başlıkları vb. tırnak içinde verilebilir. yazıların kaynakçalarında makale adları tırnak içinde verilir. Marcel Erdal, “Irk Bittig Üzerine Yeni Nottlar”, TDAY-Belletten 1977, 87-119. 5. Açılan tırnak içinde ikinci bir tırnak açma ihtiyacı duyulursa tek tırnak Işareti kullanılır. Paşa amca ... bağırır, “Güneş doğarken yatmak yakışık alır mı? Allah, rızkı sabah erkenden dağıtır, hiçbir şey yapmasanız da elinizi açıp Allah’ deyip rızkınızı alın yine yattın...”derdi. * Tek tırnak işareti, çift tırnak işareti ile aynı köktendir; ancak tek tırnak işareti içine alınan kelime, söz ya da cümle ile etraŞndakilerden ayrıldığı vurgulanır. Eğik Çizgi / yazıda yapılan şiir alıntılarında mısraları birbirinden ayırmak için kullanılır. bilimsel yazılarda veya, hem o hem bu bağlaçlarının yerine kullanılır. Günlük dilde, ... yepyeni ve özgün benzettmelere gidilerek okuyan/dinleyende yepyeni tasarımların, duyguların, imgelerin doğması sağlanmaktadır. * Eğik çizgi işareti için Türkçede bölü veya taksim işareti terimleri de kullanılır. bilgisi çalışmalarında eklerin farklı biçimlerini gösterirken eki, çekimli Şillerde kipleri şahıslara soru yoluyla bağlayan ekttir. Adlarda olduğu gibi yine mI? / mU? ekiyle karşılanır. Zeynep Korkmaz, Türkiye Türkçesi Grameri bölme işareti olarak da kullanılır. 12 / 3 = 4 Kesme İşareti ’ Kesme işareti Türkçede Latin harflerinin kabulü 1928 ile kullanılmaya başlanmıştır. İşaretin kullanım alanı zamanla genişlemiştir. isme gelen iyelik, hal ve bildirme eklerinden önce araya kesme işareti konur. Çağdaş Türk Edebiyattı’nda meselâ Osmanlı devlettinin kuruluş konusunu işleyen iki roman var Kemal Tahir’in Devlet Ana’sı ile Tarık Buğra’nın Osmancık’ı. Bu iki romandan bilindiği gibi eskisi Devlett Ana’dır. işareti kullanılması gerekmeyen kimi cins isimler vurgulanmak istendi- ğinde ve bunların ardına ek getirildiğinde kesme işareti konabilmektedir. Öte yandan insan zihninde birbirine zıt kavramlar arasında da bir ilişki bulunduğunu görüyoruz. Biz güzel’i düşünürken çirkin’i, küçük’le büyük’ü, az’la çok’u, dar’la geniş’i kolaylıkla ilişkiye sokarız; bunları bir arada düşünürüz. Arapçadan giren ve kelimenin aslında, bu dile özgü ayın sesi olan kelimelerde, bu ses için kesme işareti kullanılmaktadır. Bir dakikada kat’i bir karar vermiştti. Halid Ziya Uşaklıgil, Mai ve Siyah n’olmak terim gibi. * Günümüzde, özellikle de basın yayın organlarında, dilimize yerleşen ve yazıl- dığı gibi oku- nan IMF, kulüp, top, enternasyonal gibi birtakım Batılı sözcükleri, İngilizcedeki yazılış ve okunuş biçimleri ile kullanma eğilimi, yazım birliğini bozar. Birleşik Sözcüklerin Yazımı Bitişik Yazılan Sözcükler sözcük birlikte kullanıldığında ses düşmesi, türemesi veya değiş- mesi oluyorsa bitişik yazılır. his etmek > hissetmek, şükür etmek > şükretmek, kayıt ol- mak > kaydolmak, pazar ertesi > pazartesi, kahve altı > kahvaltı, kaplu bağa > kaplumbağa, kayın ana > kaynana, sütlü aş > sütlaç, ne için > niçin vb. sözcüğü oluşturan sözcüklerin biri ya da ikisi de artık asıl an- lamlarını yitirmiş, yeni bir anlam kazanmışlarsa bitişik çiçek adı, kalbura- bastı tatlı adı, imambayıldı yemek adı, üçayak bir halay türü, danaburnu bö- cek adı, suçiçeği hastalık, dilberdudağı tatlı adı, kargaburnu alet, demirbaş dayanıklı veya temel eşya vb. * Birleşik sözcükler, iki ya da daha çok sözcüğün birlikte kullanılmasıyla oluşan ve anlamlı tek bir sözcük işlevi gören ögelerdir. Belirtisiz ad tamlamaları, sıfat tamlamaları, sıfatların addan sonra gelmesiyle oluşan ve genellikle deyim olarak kullanılan yükleme grupları, birleşik fiiller, ikilemeler, kısaltma grupları ve kalıp- laşmış çekimli fiillerden oluşan ifadeler, yeni bir kavramı karşıladıklarında birleşik sözcük olurlar. anlamı dışında, yardımcı fiil olarak kullanılan, vermek, durmak, yazmak, kalmak, bilmek ve gelmek Şilleri, kendisinden önceki Şile -A, -U, -I zarf-fiil ekleri yardımıyla bağlandığında bitişik yazılır. uyuyakalmak, düşeyazmak, bilebilmek, bekleyedurmak, düşüvermek, okuya- gelmek vb. çekim eklerinin ve Şilimsilerin kalıplaşmasıyla ortaya çıkan ve yeni anlam taşıyan sözcükler bitişik yazılır. yapboz, gelgitt, çekyatt, kadirbilmez, barışsever, çıttkırıldım, gecekondu, dedikodu, kaptıkaçtı, biçerdöver, uyurgezer vb. yapıdaki kişi ad ve soyadları, yer adları, kurum adları bitişik yazılır. Gülenay, Alper, Songül, Birol, Erttan, Erttürk, Türker, Akbay, Erdemir; Kırklareli, İçel, Çanakkale, Kırıkkale, Karadeniz, Kocattepe, Uludağ, Yenişehir, Yeşilırmak, Osmaneli; Yükseköğretim Kurumu, Açıköğretim Fakültesi, Genelkurmay,Osman- gazi Üniversitesi vb. yönleri bildiren sözcükler ile artık somut yer bildirmeyen alt, üst, üzeri söz- cükleriyle kurulan birleşik sözcükler bitişik yazılır. kuzeydoğu, güneybatı; gözaltı, suçüstü, ayaküzeri vb. Arapça ve Farsçadan geçen, tek sözcük gibi düşünülen tam- lamalar bitişik yazılır. fevkalade, suikastt; ehlibeytt, cihanşümul, hüsnüniyett, gayrimenkul Ayrı Yazılan Sözcükler + Şil tarzında kurulan yapılarda eğer ses düşmesi veya değişme- si yoksa bu tip birleşik sözcükler ayrı yazılır. kabul etmek, namaz kılmak, yok olmak, veya bitki, eşya veya alet, durum, yer, bilim ve bilgi, yiyecek, gök cisim- leri, organ, zaman, renk, yön, yol ve ulaşım vb. bildiren sözcüklerden birisi ile olu- şan ve bunlardan birisinin anlamını koru- duğu birleşik sözcükler ayrı yazılır. Kö- pek balığı, muhabbet kuşu, hamam böceği, deniz yılanı, küpe çiçeği, yer elması, şeker kamışı, kuru incir, tuz ruhu, sirke ruhu; boy aynası, çakmak taşı, masa örtü- sü, ay tutulması, baş dönmesi, kalp çarpıntısı, gece yarısı, hafta başı; gül rengi, gece mavisi, açık sarı, koyu yeşil, ses bilgisi, halk bilimi, Çoban Yıldızı, Kutup Yıl- dızı, Kuyruklu Yıldız, gök taşı, Doğu Anadolu, Kuzey kutbu, Kemalpaşa tatlısı dış, alt, üst, ön, art, büyük, küçük, orta, karşı, sağ, sol, bir, iki, tek, çift, sıra, gibi sözcüklerin başta olduğu birleşik sözcükler ayrı yazılır. iç savaş, dış borç, altt kurul, artt niyett, arka plan, karşı oy, büyük harf, ortta oyu- nu, sağ açık, tek hüc- reli, çift kanatlı, ardı sıra, yasa dışı, yurt içi, Fizik ötesi, alt yazı vb. İkilemelerin Yazımı ikilemeler ayrı ve araya herhangi bir noktalama işareti konul- madan yazılır. renk renk, hızlı hızlı, düşe kalka, koşa koşa, açık seçik, büyük büyük, çarşı pa- zar, eğri büğrü, çoluk çocuk, ttek ttük, patt kütt, gümbür gümbür, masa Şlan, falan falan, falan Şlan, deftter meftter, yol mol vb. Pekiştirme Sıfatlarının Yazımı 1. Pekiştirme sıfatları, sözcüğün ilk hecesinin ünlüyle biten kısmı alına- rak bunlara p, r, s, m seslerinin getirilmesiyle türetilir ve bunlar bir- leşik yazılır. Bu yapıların daha da pekiştirildiği veya bu yapılarda ün- lü türemelerinin ortaya çıktığı görülür. yemyeşil, gömgök, kopkoyu, pespembe, yusyuvarlak, kapkaranlık, sır- sıklam, çarçabuk, çırılçıplak, güpegündüz, çepeçevre, sırılsıklam, paramparça vb Ek Filin Yazımı veya fiil soylu yüklemlere, ek Şilin çekimli idi, imiş veya ise biçimleri getiril- diğinde bunlar ayrı veya bitişik yazılabilir. Aynı durum ek fiilin zarf-fiil biçimi olan iken için de söz konusudur. * Sözcük ünsüzle bitterse başttaki /i/ sesi düşer ve ttıpkı bir ek gibi ses uyumlarına girer öğrettmen idi / öğrettmendi; gelmiş idi / gelmiştti; dokttor imiş / dokttormuş, oku- yacak imiş / okuyacakmış; çocuk ise / çocuksa, yapıyor ise / yapıyorsa; genç iken / gençken, bilmez iken / bilmezken vb. ünlüyle bitiyorsa, ek Şilin başındaki /i/ ünlüsü yarı ünlü /y/ sesine idi / başarılıydı, gelmeli idi / gelmeliydi; hastta imiş / hasttaymış; almalı imiş / almalıymış; yolcu iken / yolcuyken, okumalı iken / okumalıyken vb. Geniş Zaman Çekimli Fiillerin Yazımı 1. Türkçede tek heceli olumlu Şil köklerine, geniş zaman ekinin ne şe- kilde geleceği sorunludur. Hangi Şilde ekin -Ar, hangisinde -Xr ge- leceği konusunda kesin bir kural yoktur. koy-ar, sor-ar,yat-ar, sat-ar, at-ar, bak-ar, yut-ar, an-ar, çöz-er, ör-er, tut-ar, dol-ar, er-er; ancak ol-ur, gel-ir, bul-ur, kal-ır, var-ır. -mAk Mastar Ekinin Yazımı 1. -mAk mastar eki; iyelik veya yönelme +a, belirtme +i, tamlayan +in hali ile çokluk +lAr ekleriyle kullanıldığında -mA olmaktadır. görmek ancak görmem, görmen, görmesi; görmeye, görmeleri, görmenin vb. “Gitmek lazım!” ancak “Gitmem lazım!” Sayıların Yazımı itibaren birleşik rakamlar yazıyla verildiğinde bunlar ayrı ayrı yazılır. on beş kitap, beş yüz bin lira, bir milyon iki yüz bin vb. sayılar yazılırken okumayı kolaylaştırmak için farklı yöntemler kullanılır. •Sondan başlayarak her üç basamakta bir nokta konur •Üçlü basamakların arası yazıyla yazılır 120 milyar 745 milyon 355 bin 780. sayılar rakamla yazılıyor ve sonrasında ek geliyorsa bu eklerin yazımında ünlü ve ünsüz uyumlarına uyulur ve bunlar kesme işareti kullanılarak yazılır. rakamları; yüzyıllarda,hükümdar adlarında,tarihlerde, ayların yazımında, kitap ve dergi ciltlerinde,kitapların ön bölümlerindeki sayfaların numaralandırılma- sında ayrı yazılır. XXI. yüzyıl, IV. Murat vb. Karıştırılması Olası Eklerle Bağlaç ve Edatların Yazımı Bilindiği gibi Türkçede soru eki dışındaki ekler, getirildikleri sözcüğe bitişik; söz- cükler ise - bitişik yazıl- ması gerekenlerin dışındakiler - ayrı yazılır. Ancak dilimiz- de +ki aitlik eki ile bağ- laç ve edat olarak kullanılan ki sözcüğü; yine +DA bulun- ma hali eki ile dA bağ- lacının yazıda karıştırıldığı görülmektedir. +ki Aitlik Eki, ki Bağlacı ile ki Pekiştirme ve Şüphe Edatının Yazımı Türkçede sesteş olan üç ayrı ki vardır bildiren +ki ekinin yazımı Bir ek olduğu için sözcüğe bitişik yazılır. Elimizdeki imkânları kullanmamaktta neden direniyoruz? işlevindeki ki sözcüğünün yazımı İki cümleyi bağlayan yani bağlaç olan ki ayrı yazılır. Bizim de işimiz bu! Onlar unuttacak, biz söyleyeceğiz ki cümle âlem duysun. veya şüphe görevinde kullanılan ki sözcüğünün yazımıekiştirme görevindeki ki sözü yüklemlerden sonra kullanılır ve ayrı zaten evde çalışıyorsun, senden önce gelebilmem mümkün değil ki! Ayşe Kulin, Türkan *Türkçede özellikle ilk iki maddedekilerin karıştırıldığı, çok defa ayrı yazılacakken bitişik yazıldığı görülmektedir. * Bunu ayırt etmenin iki basit çözümü vardır •Üzerine hâl eki getirmek mümkünse bitişik, değilse ayrı yazılmalıdır Evdekine, yoldakinden, seninkini vb. •ki cümleden çıkarıldığında anlam bozuluyorsa bitişik; bozulmuyorsa ayrı yazılır. Derler ki binlerce işçi çalışmış bu köşkü yapmak için; şimdi hiçbirinin adı bilinmez. +DA Hâl Eki ile dA Bağlacının Yazımı Türkçede bağlaç olarak kullanılan dA ile bulunma hâli +DA eki zaman zaman karışmaktadır. Bunları ayırmanın en kolay yolu, cümleden çıkardığımızda anlam bozuluyorsa bu ektir ve birleşik yazılmalıdır; anlam bozulmuyorsa bağlaçtır, ayrı yazılmalıdır. ile Bağlacının / Edatının Yazımı Hem bağlaç hem de edat olarak kullanılan ile, bağımsız veya ekleştirilerek romanları, öyküleri ile tanıdığımız Oktay Akbal’ın özgün yanlarından biri de denemeciliğidir. Soru Ekinin Yazımı Soru eki, ayrı yazılır ve sonuna “?” işareti konur. Kimi du- rumlarda soru ekinin üzerine kişi ekleri de getirilebilir, ancak bu durum ayrı yazıl- ma kuralını değiştirmez. * Soru eki şu durumlarda soru anlamı taşımaz 1 -DI mI zarf-fiil yapısında 2 İyisi mi gibi kalıp ifadelerde 3 İkilemelerde pekiştirme amacıyla kullanıldığında soru işareti kullanılmaz. pahalılaştı mı dostluklar ucuzlar. Haldun Taner, Koyma Akıl Oyma Akıl mi, yarından tezi yok, keşişin izini tutup gidelim; kader, kısmetse bir gün olur arkalarından yetişiriz. ki, Yorgi bir gün - Yahu çocuklar, demişti, ay ışığında futbol oynamak kıyak mı kıyak olacak! Orhan Kemal, Baba Evi * Kitap, makale, köşe yazısı veya bildiri gibi yazıların başlıklarının ilk harfleri bü- yük yazıldığında soru eki tıpkı ve, veya, ile gibi küçük harşe yazılır. Ancak bütün sözcükler büyük harfle yazılırsa bunlar da büyük yazılır. Düzeltme İşaretinin ^ Kullanımı Düzeltme işareti anlamında dilimizde şapka işareti de yaygın biçimde kullanılır. * Düzeltme işareti, yazı dilimizde iki nedenle kullanılır. k, g, l, gibi ünsüzlerin art damak mı yoksa ön damak mı olduğu esas olarak birlikte kullanıldığı ünlüye bağlıdır kara, garip, alın, koku, gurbet, kol vb. sözcüklerde bu sesler art damak; kürek, gülücük, el, yelek gibi sözcüklerde ise ön damak ünsüzüdür. Ancak yazı dilinde kimi alıntı sözcüklerde, bu sesi gösteren harflerden önce veya sonra art damak ünlüleri - a ve u - geldiği halde, söz konusu ün- süzler ön damak ünsüzü olarak söylenir. Bu durumu yazıda belirtmek için, bu ünlülerin üzerine düzeltme işareti konur â ve û. kâr, kâğıtt, kâfir, bekâr, Hak- kâri, Kâmil, dükkân, mezkûr, sükûn, mahkûm; karargâh, dergâh, rüzgâr; lâle, lâ- zım, İslâm, hilâl, Halûk vb. alıntı sözcüklerde, uzun ünlünün gösterilmediği durumlarda anlam karı- şıklığını gidermek için uzun ünlünün üzerine “^” işaretini konur. dilimize geçen +î nispet ekinin belirtme +i hâl eki ve 3. tekil şahıs iyelik ekiyle karışmasını önlemek için düzeltme işareti kullanılır. Kısaltmaların Yazımı Bir yazıda çok sık geçen isimler, yazar tarafından belli bi- çimlerde kısaltılabilir. Bunun dışında toplumun değişik kesimlerince çok kullanılan kısaltmalar da bulun- maktadır. Bu kısaltmalar değişik biçimlerde yapılabilir. * Eğer tek sözcük kısaltılacaksa bu durumda bazen büyük harf, bazen de küçük harf kullanılır N Azot, Ü üniversite, M milâdî; m metre, g gram, l litre vb. Örneklerde M ve m görüldüğü gibi kısaltmanın büyük veya küçük harfle yapıl- ması anlamı değiştirmektedir. * Tek sözcüklük kısaltmalarda bazen sözcüğün ilk hecesi veya üç harfi; bazen de ilk iki veya üç ünsüzü kullanılır ve sonuna nokta konur Prof. profesör, Bul. bul- var, Sok. sokak, haz. hazırlayan, nö. nöbetçi, Dr. doktor, kr. kuruş * Birden çok sözcükten oluşan ülke, devlet, eser, kurum, varlık, kişi, hastalık vb. adların kısaltması, bu sözcüklerin ilk harflerin bir araya getirilmesiyle oluşturulabi- lir. Noktalama işaretleri ünitesinde de belirtildiği gibi, bu şekilde tamamı büyük harşerden oluşan kısaltmalarda esasen nokta kullanılmaz. TBMM, AGİK, BM, OTDÜ, ASELSAN, DDY, THY, TDK vb. Ancak nadir de olsa T. gibi kısaltmalarda nokta işareti bulunmaktadır. * Bilimsel bir yazıda, çok başvurulan bazı kaynak veya kişiler ile çok sık geçecek olan terimler, yazının başında “Bundan sonra bu eser için şu kısaltma kullanılır.” tarzında bir açıklama yapılarak veya doğrudan ayraç içinde yazarak o eseri bağ- layan kısaltmalar yapılmakta, aynı şe- kilde yazının başında veya sonunda, o yazıda kullanılan kısaltmalar dizisi verilmektedir. Ses Uyumları ve Yazım Kuralları Türkçede seslerin dizilişi, özellikle eklerin kullanılışı belli bir düzen içerisinde gerçekleşir. Bu da ünlü ve ünsüz uyumlarının doğmasına yol açmıştır. Türkçede iki ünlü uyumu büyük ve küçük ünlü uyumları, bir de ünsüz uyumu vardır. * Türkçede asıl olan büyük ünlü ilk metinlerde günümüze kadar bir iki istisna dışında hemen bütün Türk dil ve lehçelerinde büyük ünlü uyumu gö- rülür. Bu uyum, ekler geldiği zaman da değişmez, yani ekler de bu kurala uyar. * Zaman zaman uyuma girseler de alıntı ve birleşik sözcüklerde ünlü uyumları aranmaz F. çep rast > çapraz, F. hurdevat > hırdavat, A. mithare > matara, kahve altı > kahvaltı, bu ile > böyle, ne asıl > nasıl vb. * İsimlere gelen +DAş ekinin de uyuma girmediği görülür yoldaş, arkadaş, türdeş, işteş, evdeş sözcüklerinde uyuma girer; ancak meslektaş, kardeş, ülküdaş sözcüklerinde uyuma girmez. * Küçük ünlü uyumunun tarihi geçmişine baktığımızda, Türkçede büyük ünlü uyu- mu kadar yaygın olmadığı görülür. Ancak bugün Türkçede eklerin ünlüsü, sözcü- ğünün son hecesinin ünlüsü dikkate alınarak ve küçük ünlü uyumuna göre gelir. el+ler+i+n+de+ki+ler+den > ellerindekilerden; * Türkçede bir de ünsüz uyumu bulunmaktadır. Ünsüzler ötümlü ve ötümsüz diye ikiye ayrılırlar. Bu ünsüzlerin bir kısmı, ünsüz uyumu dediğimiz kural gereği birbi- riyle nöbetleşen çiftleri teşkil ederler c ~ ç, d ~ tt, k ~ g. * Bu durum, yazımda aşağıdaki uygulamalara yol açar •Sözcük ötümsüz ünsüzle bitiyorsa ötümsüz ünsüzle başlayan ek gelir Türk+çe > Türkçe, kayık+çık > kayıkçık, saç+tan > saçtan, iş+te > işte; bit-kin > bitkin, at-kı > atkı, kaç-tı > kaçtı, bak-tık+ça > baktıkça, iç+tik+i > içttği vb. •Sözcüğün sonu ötümlü ünsüz veya ünlü ile bitiyorsa ekin ötümlü ünsüzle başlayan biçimi getiriliryol+cu > yolcu, güzel+ce > güzelce, yavru+cak > yavrucak, yol+da > yolda, yer+den > yerden, yor-gun > yorgun, dal-gıç > dalgıç, del-gi > delgi, sol-du > sol- du, al-dık+ça > aldıkça, bekle-dik+i+m > beklediğim, yüz-dük+ü > yüzdüğü vb. * Yansıma isimlerden isim yapan +tX eki ile dönüşlü Şillerden isim türeten -tX eki benzeş- me kuralına uymaz kıpır+tı > kıpırtı, gürül+tü > gürültü, görün-tü > görüntü, tiksin- ti > tiksinti, alın-tı > alıntı, dökün-tü > döküntü vd. Sözcük Sonunda ç / c, t /d, p / b ve k / g Nöbetleşmesi Dilimizde sonu /ç/, /t/, /p/ veya /k/ ile biten birtakım sözcükler, ünlüyle başla- yan ek aldığında veya ünlüyle başlayan sözcüklerle kullanıldığında, bu seslerin geçici olarak, sırasıyla /c/, /d/, /b/ ve /g/ olduğu görülür. Bu bölümde bu tür ses olayları yazım kuralları bağlamında ele alınacaktır. Sözcük Sonunda /ç/ > /c/ Nöbetleşmesi Türkçede hac, sac gibi birkaç sözcük dı- şında esas olarak sözcük sonunda /c/ sesi bulunmaz. İki veya daha fazla heceli sözcüklerin sonundaki /ç/ sesleri ise, ünlüy- le başlayan ekle kullanıldığında /ç/ > /c/ olur kıvanç+ı+m > kıvancım; avuç+a > avuca; sevinç+i > sevinci, kırlangıç+a > kırlangıca vb. Nöbetleşme kavramı ile sözcükte görülen geçici ses değişmesi kastedilmektedir avuç+u > avucu sözcüğünde /ç/ > /c/ değişimi anlıktır. Sözcüğün temelinde değişme söz konusu değildir. Sözcük Sonunda /t/ > /d/ Nöbetleşmesi Türkçede ad, öd, yâd, şad gibi birkaç sözcük dışında esasen sözcük sonunda /d/ se- si bulunmaz. Bunların dışındaki kimi sözcüklerin sonundaki /t/ sesi, üzerine ek geti- rildiğinde /d/ olur. Bu durum hem tek hem de çok heceli sözcüklerde görülür. Üstelik Türkçe ve alıntı sözcük- lerde farklı gerekçelerle benzer durum söz konusudur. Tek heceli sözcüklerdekurt+u > kurdu, art+ı+n+a > ardına, dört+üncü >dördüncü, but+u > budu;ancak sırt+ı+n+a > sırtına, at+ı+m > atım, it+e > ite. İki veya daha fazla heceden oluşan sözcüklerdekanat+ı > kanadı, geçit+e > geçide, tokat+ı+n+ı > tokadını; ancak kanıt+ı > ka- nıtı, bulut+a > bulutta, yanıt+ı > yanıtı vb. Türkçede Arapça veya Farsçadan giren sözcüklerin sonundaki /d/ sesleri /t/ olarak yazılır ve okunurkâğıd > kâğıt, Ahmed > Ahmet, mes’ûd > mesut, umîd > ümit, derd > dert, milâd > milat vd. Ancak bu sözcüklere ünlüyle başlayan bir ek geldiği zaman tekrar t > d olur kâğıt+a > kâğıda, ümit+i > ümidi, dert+i > derdi vb. * Sonu /t/ ile biten alıntı sözcükler, geldiği dilde zaten böyleyse bunlarda bir deği- şiklik görülmez hizmet+i > hizmeti; zahmet+i > zahmeti, millet+e > millete, musi- bet+e > musi- bete vb. Ancak her sözcüğün aslının nasıl olduğunu her zaman bilemeyebiliriz. Bu durum- da sözlüğe ve/ya yazım kılavuzuna bakılmalıdır. Sözcük Sonunda /p/ > /b/ NöbetleşmesiSözcük sonunda /p/ > /b/ nöbetleşmesi, tek heceli sözcüklerin bir kısmı için söz konusudur ip+i > ipi, sap+ı > sapı ancak dip+i >dibi. Aynı durum alıntı sözcükler- de de görülür. * Türkiye Türkçesinde sözcük sonunda /b/ sesi bulunmaz. Bundan dolayı alıntı sözcüklerin sonundaki /b/ > /p/ olur A. ta’kîb > ttakip, A. kitâb > kitap, A. şurûb > şurup vb. İşte bu gibi sözcüklere ünlüyle başlayan bir ek geldiğinde tekrar eski haline dönerler ttakip+e > takibe, kitap+ı+m > kittabım, şurup+u > şurubu vd. Sözcük Sonunda /k/ > /ğ/ Nöbetleşmesi Türkçede iki ve daha fazla heceli isim- lerin sonu /k/ ile bittiğinde ve isme ünlüyle baş- layan bir ek getirildiğinde /k/ > /ğ/ olur bilek+i+m > bileğim; ayak+a > ayağa vb. * tek+i > teki; ok+a > oka; ek+i > eki örneklerinde görüldüğü gibi tek heceli söz- cükler bu kurala uymaz. Ak sözcüğü, istisna olarak ağarmak fiillinde değişir; an- cak “gözümün akı karası” dediğimizde söz konusu kurala uyduğu görülür. * Doğu dillerinden Türkçeye giren sonu ünsüz+/g/ biçimindeki sözcüklerde /g/ > /k/ olur reng > renk, âheng > ahenk, ceng > cenk. Ancak bunlara da ünlüyle başlayan bir ek geldiğinde tekrar eski hallerine dönerler renk+i > rengi, ahenk+e > ahenge vb. Ünlü DaralmasıTürkçede Şillere bir ek geldiği zaman temel olarak kök değişmez. Ancak birtakım ek- lerde geçici ünlü daralması görülür. Sonu /a/ veya /e/ ünlüsüy- le biten fiillere -Iyor eki geldiğinde bu ünlüler daralır başla-yor > başlıyor, okuma-yor > okumuyor. * Sözlü dilde, -An, -ArAk, -AcAk, -AsI, AlIm gibi ekler, /a/ veya /e/ ünlüsüyle biten fiillerle kullanıldığında araya gelen yardımcı /y/ sesinden ötürü başlıyacak diyor, ye-y-ecek > yiyecek, de-y-esi > diyesi, ye-y-elim > yiyelim, ye-y-ip > yiyip, ye-y-ince > yiyince vb. Tek Heceli Sözcüklere Ek Geldiğinde Ünsüz Türemesi Türkçede, Arapça hiss veya İngilizce full sözcüklerinde olduğu gibi ikiz ünsüz yoktur. Bu yüzden dilimize Arapçadan giren ve aslında sonunda ikiz ünsüz bulunan his, af, hak, hatt, had, zan gibi sözcükler tek ünsüzle yazılır. Ancak bu tip söz- cükler ünlüyle başlayan ek veya Şille kullanıldıklarında sondaki ünsüz ikizleşir. his ettmek > hissettmek; af+a uğramak > affa uğramak; hak+ı > hakkı; tren hat+ı > ttren hattı vb. İkinci Hecelerdeki Ünlülerin Düşmesi Türkçede kurallı olmamakla birlikte gönül, beyin, koyun göğüs, göğüs, burun, alın, oğul, ağız, bağır gibi sözcüklere ünlüyle başlayan ek geldiğinde ikinci hece- deki dar ünlüler yani /ı/, /i/, /u/, /ü/ düşer gönül+ü+m > gönlüm, koyun+u+n+a > koynuna, burun+u > burnu vb. * Dilimizde çevir- ve devir-fiillerinin edilgen biçimlerinde de aynı olay görülür devir- / devril-, çevir- / çevril-. Ancak bu durum, avuç, büyük, küçük, yanıtt, çözüm, kömür, düğüm, geyik, buçuk, açık, soluk vb. birçok sözcükte görülmez geyik+e > geyiğe, kanıtt+a > kanıtta, düğüm+ü > düğümü, soluk+u+m > soluğum vb. * ora+da > orda, şura+dan > şurdan vb. Ancak yazı dilinde bu durum kesinlikle gösterilmez. Bunlardan yalnızca ileri+le- > ilerle- Şili istisna olarak yazı dilinde kullanılır. * Türkçeye Arapçadan giren ve geldiği dilde ikinci hecesinde ünlü bulunmayan, ancak Türkçede telaffuz güçlüğünden dolayı ünlü türemesi görülen ömür akla; ömür+ü+m > ömrüm, şükür ettmek > şükrettmek, kayıtt olmak > kaydolmak; devir ettmek > devrettmek, nakil+i > nakli vd. Ömür sözcüğü “ömür+ü tükendi > ömrü tükendi” olur; ancak “Ömür’ü gördüm.” örneğindeki gibi özel isim olarak kullanılırsa /ü/ sesi düşmez. hukuka; takdim etmek; takdir olunmak; sükûn+a ermek > sükûna er- mek; ümit etmek; kabul olmak, takip+e başladı > takibe başladı 4 DÜŞÜNCE YAZILARI İnsanları, bir konu üzerinde düşündürmeyi, tartıştırmayı, bu yolla gerçeklere ulaştırmayı amaçlayan yazı türlerine düşünce yazıları denir. * Yazar, ya okuru ele aldığı konu hakkında bilgilendirmek ister ya da o konuya ilişkin düşüncelerini paylaş- mak ister. Düşünce yazıları sanatsal boyutlu yazılar değildir; bir gözlem, deneyim ya da araştırmaya dayalı yazılardır. Yazarın sanatlı anlatım kaygısı yoktur. * Düşünce yazılarının yazılış amacı ile okura sezdirilen anlam arasında bir ilişki söz konusudur. Genelde sözcüklerin ilk anlamlarıyla oluşturulan düşünce yazıla- rında, okurda bıraktığı izlenimin kişiden kişiye değişmeyeceği varsayılır. Düşünce yazılarının bazı türlerinde bilimsel kavramlara ve terimlere yer verilir * Türk edebiyatında Batılı anlamda düşünce yazılarının ortaya çıkışı Tanzimat’la birliktedir. * Düşünce yazılarının da kendi içinde çeşitlendiği görülür. Araştırmaya dayalı dü- şünce yazıları bilimsel yazılar içinde de ele alınacağı gibi deneme, Fıkra, eleştiri gibi düşünce yazıları öznel yanı bulunan ve genellikle gazete çevresinde oluşan yazılar olarak değerlendirilir. Anı, günlük, gezi, öz yaşam öyküsü gibi türler ise kişisel hayatı konu edinen düşünce yazıları olarak kabul edilmektedir. Makale, herhangi bir konuda bilgi vermek, bir düşünce ya da konuya açıklık ge- tirmek, yeni bir görüş ve düşünceyi ileri sürmek, ele alınan konu üzerinde yapılan inceleme ve araştırma sonuçlarına göre kanıtlar sunarak bu yeni görüş ve düşün- celeri desteklemek ve doğruluğunu kanıtlamak amacıyla kaleme alınan bilimsel ağırlıklı gazete ve dergi yazılarıdır * Bilimsel yanı ağır basan ve bilimsel çalışmaların raporlaştırılmasını içeren bilim- sel makaleler, çeşitli uzmanlık dallarının sorunlarıyla ilgili olup genellikle ayrıntılı bir araştırmaya dayanır. Bu tür makaleler gazetelerde yayımlanan güncel konulu makalelerden farklıdır. * Açıklamaya ve bilgi vermeye dayalı anlatım türlerinden biri olan makalenin konu sınırlaması yoktur. Toplumun genelini ya da bir bölümünü ilgilendiren bilimsel ve sanatsal her konuda yazılabilir. Yazar dilediği konuyu seçer. * Bir düşünce yazısı olan makale, genellikle canlılığını anlatımın yalınlığından, yoğunluğundan alır. Düşünceyi gölgeleyen anlatım oyunları, diğer bir deyişle sa- natsal bir anlatım kaygısı taşımaz. Sözcüklerin mecaz anlamlarından çok gerçek anlamları tercih edilir. Makalede önemli olan, düşüncelerin birbirini bütünleyen ve örüntüleyen bir düzen içinde verilmesidir * Makale yazarı hangi konuda yazarsa yazsın okurlarının düzeyine uygun yazma- lıdır. Makalesini okunabilir ve inandırıcı kılmanın yollarını düşünmelidir. Bu amaç- la makalesinde öne sürdüğü görüş ve düşüncesini kanıtlamak için karşılaştırma- lardan, sayısal verilerden, farklı örneklerden, alıntılardan yararlanabilir. * Makale giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşan bir plan içinde yazılır. Bu bölümler arasında kesin bir çizgi olmamakla beraber bölümler arasında geçişlerin birbiri ile ilgili ve aşamalı olması beklenir. Yazının girişinde, öne sürülen düşünce açık ve okurun ilgisini çekecek biçimde ortaya konmalıdır. * Dili anlaşılır nitelikte, ele aldığı görüş ya da düşünce güçlü ve ilgi çekici olmalıdır. Gelişme bölümü makalede ele alınan görüş ya da düşüncenin açıklandığı, ayrın- tılı olarak ele alındığı bölümdür. Bu bölüm- de yazar, düşünceyi geliştirme yolla- rından, konunun niteliğine uygun örneklerden, karşılaştırmalardan, alıntılardan yararlanarak makaleye nesnellik kazandırabilir. * Sonuç bölümünde de gelişme bölümünde yapılan ayrıntılı açıklamaların ışığın- da bir yargıya varılır. Makale türünde yazarken şu noktalara dikkat edilmelidir •Makalede ele alınan konu bilimsel bir tarzda işlenmelidir. •Yazar savunduğu düşünceyi açık olarak yazmalı, dolaylı anlatımlara ve söz oyunlarına yer vermemelidir. •Yazar savunduğu düşünceyi kanıtlayıcı belgelerden, örneklerden yarar- lanmalıdır. •Makalede yazar, konuya tarafsız bir gözle yaklaşmalı, öznel görüşlerden sa- kınılmalı ve nesnellik ön planda olmalıdır. •Makalede üçüncü tekil anlatım kullanılmalıdır. •Makalede düşünceler planlı olarak sunulmalı ve sonuç bölümünde bir yar- gıya varılmalıdır. * Makale, gazetecilikle doğmuş, gazetecilikle birlikte gelişmiş bir yazı türüdür. Ma- kale türü, ilk özel gazete olan Tercüman-ı Ahval’de Şinasi’nin yazmaya başladığı makalelerle Türk basınına girmiştir. Edebiyatımızda makale yazmayı uğraş edi- nen yazarlar arasında Şinasi’den başka yazarlar da bulunmaktadır Ziya Paşa, Namık Kemal, Ali Sua- vi, Ahmet Mithat, Ziya Gökalp, Yakup Kadri, ReŞk Halid Karay, Falih Rıfkı Atay, Nadir Nadi, Erol Güngör, Zekeriya Sertel, Şükrü Kaya, Vedat Nedim, Hıfsı Topuz, Doğan Hızlan, Emre Kongar, Füsun Akatlı, Berna Moran, Cevat Çapan, Hüseyin Hatemi, Nev- zat Yalçıntaş gazete makaleleriyle dikkat çeken isimler arasında sayılabilir. * İlk özel gazete olan Tercüman-ı Ahvâl’i 22 Ekim 1860 tarihinde, İstanbul telgraf müdürü Agah Efendi ile Şinasi birlikte çıkarmışlardır. FıkraFıkra sözcüğü, Türkçede iki tür anlatıyı karşılar. Bunlardan ilki ince anlamlı, güldürme amacı güden kısa öykülerdir. Küçük öykü biçimindeki bu tür, halk öykü- cülüğü geleneğinin uzantısıdır. Bu tür Fıkralarda, gerek kahramanların davranış- ları ve düşüncelerinde gerekse taşıdıkları mizah ögeleri ve dilde ulusal kültürü yansıtan izler vardır. Edebiyatımızda bu tip Fıkraların en bilinenleri Nasrettin Hoca, Bektaşi, Bekri Mustafa ve İncili Çavuş Fıkralarıdır. * Fıkra sözcüğünün bir anlatı türü olarak ikinci anlamı, gazete ya da dergilerde yayımlanan, belgelendirme ve kanıtlama gereği duyulmadan günlük olayları, ülke sorunlarını veya yazarın bir konu hakkındaki görüşlerini çeşitli yönlerden incele- yen ve yorumlayan kısa yazılardır. Bu tür Fıkralar günümüzde köşe yazısı olarak da tanımlanmaktadır. * Fıkralar yapı bakımından makalelere benzer. Bu tür yazılar da üç bölümden oluşur Konunun ya da bir görüşün ortaya konulduğu giriş bölümü, girişte ele alı- nan konunun ya da görüşün düşünceyi geliştirme yollarından yararlanarak ilgi çe- kici biçimde ele alındığı gelişme bölümü ve yazarın konuyu etkileyici bir biçimde bir sonuca ya da yargıya bağladığı sonuç bölümü. * Fıkra türünde yazarken şu nok- talara dikkat edilmelidir •Güncel bir konu seçilmelidir. •Seçilen konu ilgi çekici olmalıdır. •Yazar düşüncelerini çok ayrıntıya inmeden yalın ve etkil dille kaleme almalıdır. * Türk edebiyatında gazete Fıkracılığı,19. yüzyılda gazetenin ortaya çıkışıyla baş- lamıştır. 20. yüzyılın başlarında özellikle gazeteciliğin gelişmesiyle, gazete yazıla- rının çeşitlenmesi ve batı edebiyatının da etkileriyle Fıkra, bir yazılı anlatım türü olarak yaygınlık kazanmış ve belirginleşmiştir. Türk edebiyatında, Ahmet Rasim, Refik Halit Karay, Ahmet Haşim, Falih Rıfkı Atay, Yaşar Nabi Nayır, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Burhan Felek, Hasan Ali Yücel diğer yazı türlerinin yanı sıra Fıkraları ile de tanınmış isimlerdir. Günümüzde Can Dündar, Yılmaz Özdil, Ülkü Tamer, Fehmi Koru, Taha Akyol, Yavuz Gökmen, Oktay Ekşi, Emre Kongar gibi isimler farklı gazetelerde bu türde yazılar yazmaktadırlar. Eleştiri Eleştiri sözcüğü, tenkit ile eş anlamlıdır ve Fransızcadaki yargılamak an- lamına gelen “critique” teriminin terimi kimi zaman sanatın ya- hut edebiyatın incelenmesi, tartışılması, değerlendirilmesi, yargılanması olarak kullanılırken kimi zaman da edebî bir eser ya da sanat eseri üzerine hükümdür. * Yazılı anlatım türü olarak eleştiri, bir sanat eserini çeşitli yönleri ile inceleyip açıklamak, anlaşılmasını sağla- mak ve değerlendirmek amacıyla yazılan yazı- lardır. Eleştiri bir düşünceyi destekleyerek olumlu yanlarını ortaya koyması ya da bir sanat eserini geniş okur kitlesine tanıtması bakımından sıkça başvurulan bir yazılı anlatım türüdür. * Eleştirinin temel sorumluluğu eser hakkında bilgilendirmektir. Ancak eleştirmen- ler, bir eser hakkında bilgi verirken zaman zaman eseri yargılamak ya da açıkla- mak amacı güderler. Bir eleştirmenden beklenen, bir eseri eleştirirken olabildi- ğince öznellikten uzak durması ve eseri belirli ölçütlere göre bir amaç doğrultu- sunda değerlendirip yazmasıdır. * Eleştirmen kendi beğenisini, izlenim ve düşünce- lerini tek ölçüt olarak almama- lıdır. Eleştirmenlerin yaklaşımına, eseri değerlendir- me yöntemlerine göre deği- şik eleştiri türleri vardır. Eleştiri türlerinin çeşitliliği, düşünce sistemlerinin çeşitliliği ile doğrudan ilişkilidir. * Özdemir genel olarak eleştiri türlerini şöyle sınıflandırmaktadır •Sanattçıya dönük eleştiri; eleştirmenin değerlendirmek için ele aldığı yapıtı özel- likle sanatçının varlığını ölçü alarak yapmasıdır. Eleştirmen, yapıtı açıklamak için yazarı ile ilgi kurar. Sanatçının hayatını ve kişiliğini inceler. Elde ettiklerini belge olarak kullanır. Ruhbilimsel eleştiri ve yaşam öyküsel eleş- tiri biçimleri bu tür içinde düşünülür. •Yapıta dönük eleştiri; eleştirmenin bakış açısının sanatçıya değil de yapıtına yö- nelik olduğu eleştiridir. Bu tür eleştiride tek ölçüt okura sunulmuş yapıttır. Eleştir- men, konunun ele alınış biçimi, yapıttaki anlatım biçimi, dilin kullanımı gibi nokta- ların işlenişi üzerinde durur. Nesnel eleştiri ve dil bilimsel eleştiri bu tür eleştirinin çeşitleridir. •Okura dönük eleşttiri; eleştirmenin yapıtı değerlendirmekten çok, yapıtın bir okur olarak kendisi üzerindeki etkilerini değerlendirdiği eleştiridir. Bu tür eleştiri belli öl- çütlere göre yapılmadığı için deneme havasındadır ve özneldir. İzlenimci eleştiri bu tür içindedir. •Topluma dönük eleşttiri; eleştirmenin değerlendirme yapacağı yapıtın ortaya konduğu dönemdeki toplumsal ve tarihsel özelliklerin yapıta etkileri gözlenir. Yapıt, toplumsal bir belge olarak görülür. Bu tür eleştiride yapıt, estetik yönden çok; yapıtı etkileyen toplumsal ve tarihsel koşullar belirlenerek değerlendirilir. Tarihsel eleştiri ve toplum bilimsel eleştiri bu tür içinde ele alınır. •Çözümleyici eleştiri; yukarıda açıklanan eleştiri türlerinin yetersiz görülmesi üze- rine kimi eleştirmenler,yapıtı çok yönlü inceleme yoluna türde eleş- tirmen, gerektiğinde öznel, nesnel ya da toplumcu bir bakışla yapıta yaklaşılabi- leceğini savunur. Türü ne olursa olsun her eleştiri, yazarın ne yaptığını, ne yap- mak istediğini bulmaya yöneliktir. * Eleştiri türünde yazarken şu noktalara dikkat edilmelidir •Düşünsel bir plan hazırlanmalıdır. •Yapıt ile ilgili yargılar, yapıttan örneklere dayandırılarak sunulmalıdır. •Eleştiride öznellikten kaçınılmalı, peşin yargılara yer verilmemelidir. •Yargılar, kırıcı ve yıkıcı değil; yapıcı ve yol gösterici olmalıdır. •Eleştiri yazılarında düşünceyi geliştirme yollarından uygun olan kullanılabilir. •Temel anlatım biçimlerinden açıklayıcı ve tartışmacı anlatım kullanılabilir. •Eleştirmen düşüncelerini yalın, duru ve anlaşılır bir biçimde ifade etmelidir. * Türk edebiyatının klasik dönemi olarak adlandırılan 15. yüzyıldan 19. yüzyıla kadarki sürecinde şiir önemli bir yer tuttuğu için bütün edebî türler şiirle ilgili ku- rallar çerçevesinde gelişmiştir. Bu dönemde divan şairlerinin övgü ve yergilerinde, toplumsal sorunlardan şikâyetlerinde eleştirel bir tutum olduğu görülür * Ancak eleştirinin kendine özgü kuralları olan bir anlatım türü olarak benimsen- mesinin Tanzimat dönemiyle başladığını görmekteyiz. Tanzimat dönemi edebi- yatçılarından Şinasi, Namık Kemal ve Ziya Paşa bu türün öncüleridir. Bu dönem- de yapılan eleştiri anlayışı “eskinin reddi, yeninin yaratılması” üzerine kuruludur * Bu dönemde Abdülhak Hamit, Recaizade Mahmut Ekrem, Muallim Naci, Beşir Fuad, Mizancı Murat eleştiri türünde yazıları ve eserleri ile dikkat çekmiştir. Ser- vet-i Fünun döneminde Halid Ziya, Mehmet Rauf,Hüseyin Cahit, Tevfik Fikret gibi isimler eleştiri türünde yazılar yazmışlardır. * II. Meşrutiyet dönemine baktığımızda eleştiri türüne ilişkin kuramsal bağlamda çok fazla yazı olmamakla birlikte uygulama alanında birçok eser eleştirisinin bu- lunduğu görülmektedir. Bu dönemde ön plana çı- kan isimler arasında Ali Canip, Fuat Köprülü, Ömer Seyfettin ve Yahya Kemal eleştiri kuramı ve eser eleştirisi çerçevesinde yazılar yazmışlardır. * Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatında eleştirmenliğiyle ön plana çıkan ve öznel eleştiri anlayışıyla dikkat çeken ilk isim olan Nurullah Ataç, eleştiri üzerine görüş- leriyle de eleştirinin bağımsız bir tür olması konusunda önemli katkılar sağlamıştır * Nurullah Ataç’tan sonra eleştiri üzerine kuramsal anlamda yazı yazan bir ikinci isim Mehmet Kaplan olmuştur. 1950’den sonra kuramsal eleştiri yazıları yazan Asım Bezirci, Hüseyin Contürk, Fethi Naci, Cevdet Kudret gibi isimler de söz konusu türde söz sahibi olmaya başlamıştır. Ataç’ın öznel eleştiri örneklerine kar- şın Memet Fuat ve Suut Kemal nesnel özellikte eleştiriler yazmışlardır. * Bu dönemde İnkılâp edebiyatı,Milli edebiyat ve eski-yeni çatışması dönem eleş- tirilerinin temel konusunu oluşturur. Dil konusunda, yazar ve eser eleştirisi çerçe- vesinde de eleştiriler dikkat çekici boyuttadır. * 1960 sonrası Türk edebiyatında eleştiriye baktığımızda eleştiri türlerinin çeşit- lendiği görülür. Bu türler; izlenimci eleştiri, nesnel eleştiri, akademik eleştiri, top- lumcu gerçekçi eleştirinin yanı sıra 1980 sonrasında yapısalcı eleştiri, gösterge bilimsel eleştiri, dil bilimsel eleştiri ve 1990 sonrasında da post modern eleştiri ola- rak gruplandırılabilir. Bu dönemde gazetelerin edebiyattan biraz uzaklaşmalarına karşın edebiyat dergilerinin çoğalması eleştirinin gelişmesinde etkili olmuştur. Do- ğan Hızlan, Füsun Akatlı, Cemal Süreya, Turgut Uyar, Adnan Binyazar, Muzaffer Erdost izlenimci eleştiri yazarlarımız arasındadır. * Edebiyat tarihçisi olarak tanınlar da Nihat Sami Banarlı, Ahmet Kabaklı da eleş- tiri türünde yazılar yazmışlardır. Bunlardan başka Beşir Ayvazoğlu, Rasim Özde- nören de bazen nesnel eleştiriye yaklaşan yazılarıyla bu türde eser verenler ara- sında sayılması gereken isimlerdir. *Bu dönemde nesnel eleştiriyi uygulamaya çalışanların başında Hüseyin Contürk gelir. Tahir Alangu, Vedat Günyol, Metin And ve Nurullah Berk de yine nesnel eleştiri yazanlar arasındadır. Bu türde hatırlanması gereken isimler arasına Berna Moran, Akşit Göktürk, Tahsin Yücel, Yıldız Ecevit, Gürsel Aytaç, Ahmet Oktay, Mehmet H. Doğan gibi isimleri de katmak gerekir * Yazılı anlatım türü olarak eleştirinin Türk edebiyatındaki gelişimi hakkında ayrın- tılı bilgi edinmek için Eleştiri Tarihi adlı kitaptan yararlanabilirsiniz. Deneme Herhangi bir konuyu yeni ve kişisel görüşlerle ele alarak etkili bir anla- tımla sunan düzyazılara deneme denir. Deneme, okuyucuyu düşündürmeyi amaç edinmesi nedeniyle makale ve Fıkra gibi düşünsel boyutları olan bir yazı türüdür. Ancak belirli bir düşünceyi benimsetmeye çalışmaması nedeniyle Fık- radan; belgelere, tanıklara yer verme zorunluluğu olmaması açısından da maka- leden; belirli bir sonuç ve yargıya varmama yönüyle de eleştiriden ayrı özellik taşır * Öte yandan deneme yazılarında, anı ya da günlük türünde rastlanan bir içtenlik ve gelişigüzellik havası vardır. Her konuda yazılabilmesi, deneme türünün en belirgin özelliği olarak görülebilir * Deneme türünde yazarken denemenin dikkat edilmesi gereken ayırt edici özel- liklerini şöyle sıralayabiliriz •Her türlü konuda deneme yazılabilir. •Anlatımda öznellik egemendir. •Anlatılanların kanıtlanmasına, belgelere dayandırılmasına gerek yoktur. •Bilgi vermekten çok düşündürme amacı güder. •Özgün söyleyişlere yer verilir. •İroniden geniş ölçüde yararlanılır. •Anlatılanlar iç konuşma tekniğiyle verilir. •Senli benli ve içtenlikli bir dil kullanılır. •Düşünceler kesin yargılara bağlanmaya çalışılmaz; okurun dolaylı olarak so- nuca varması amaçlanır. Ele aldığı konulara göre denemeleri klasik deneme, edebî deneme, felsefi dene- me, eleştirel deneme olarak dört başlık altında toplayabiliriz; * Klasik deneme; yazarın konuyu hoşça vakit geçirtme amacıyla kaleme aldığı izlenimi yaratan içten bir söyleyişin hâkim olduğu deneme türüdür. Yazar, iç dünyasını içtenlikle gözler önüne sererken özdeyişlerden, şiirden, deneyimlerden bol bol yararlanır. * Edebî deneme, edebiyat üzerine konularda yazılan denemelerdir. Bu tür dene- melerde düşünce edebî boyutlar içinde geliştiri- lir, ele alınan edebî konuya de- ğişik açılardan bakılarak okura yeni kapılar aralanır. * Felsefi deneme, yazarın doğru ve aydınlığı bulma adına yazdığı, insanı düşün- meye yönlendiren denemelerde düşünce ön plandadır. * Eleştirel deneme bir konunun iyi ya da kötü yanlarını ele alan denemedir. Eğer eleştirel denemede yazar özellikle kendi bakış açısı ve deneyimleri sonucunda el- de ettiği saptamalardan yola çıkarak deneyimlerini okurla paylaşıyorsa buna izle- nimsel eleşttirel deneme denmektedir. * Batı edebiyatında en tanınmış deneme yazarları Fransız edebiyatında, bu türün kurucusu sayılan Montaigne, İngiliz edebiyatında Bacon’dur. Deneme 19. yüzyı- lın başlarında edebiyat dergilerinin önemli bir türü haline gelmiştir. Bu yüzyılda deneme, sanat ve edebiyat konularına yönelik eleştiri içeren bir tür olmuştur. * Türk edebiyatında Ahmet Rasim, Ahmet Hamdi Tanpınar, Nurullah Ataç, Saba- hattin Eyüboğlu, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Suut Kemal Yetkin, Nermi Uygur, Mehmet Fuat, Melih Cevdet Anday, Salah Birsel, Vedat Günyol, İsmet Özel, Nazan Bekiroğlu, Hilmi Yavuz, Murat Belge, Sezai Karakoç gibi isimler; sanat, edebiyat, psikoloji, felsefe, din, hayat vs konularda deneme örnekleri vermiş yazarlarımızdan bazılarıdır. Söyleşi/Sohbet Söyleşi, yazarın kendi eğilimleri doğrultusunda seçtiği herhangi bir konu hakkındaki görüşlerini, konuşma doğallığı içinde anlatan düşünce yazılarıdır. Söyleşi bir düşünce yazısıdır, ancak bu türde düşünceler karşılıklı konuşma havası içinde ka- leme alınır ve konusu da genellikle günlük sanat olaylarıdır. * Söyleşi türünde yazar bir anısını, bir yazarı, şairi ya da onun eserleri hakkındaki değerlendirmelerini, okuduğu bir dergi veya kitapla, izlediği bir filmle ilgili görüşle- rini, yorumlarını, gündelik yaşamda gözüne takılan bir şeyleri okurla paylaşabilir. Söyleşi yazarlarının kültür, sanat, edebiyat, felsefe gibi farklı alanlarda birikimle- rinin olması beklenir. * Söyleşi türünde yazanlar, bir konu üzerinde kendi düşüncelerini dile getirirken başkalarının aynı konu üzerinde farklı görüşleri olabileceğini göz önünde bulun- durarak yazarlar. Konuşma doğallığı içinde yazıldığı için söyleşi türünde yazar, devrik cümlelere bolca yer verir ve konuya ilişkin okura sorular sorar, şiirlerden, atasözlerinden, deyimlerden, özdeyişlerden yararlanır. Söyleşi yazarı bilimsel makale yazan bilim adamı gibi nesnel olmak zorunluluğu taşımaz, görüşlerini okurlarıyla paylaşmaya çalışır. * Söyleşi türünde yazarken bu yazı türünün dikkat edilmesi gereken ayırt edici özelliklerini şöyle sıralayabiliriz •Metin içinde sorulu cevaplı anlatımdan yararlanılarak konuşma havası ya- ratılır. •Sıkça devrik cümlelere rastlanır. •Anlatımında içtenlik, yalınlık, duruluk egemendir. •Genellikle günlük sanat olaylarını ele alır. •Konu genel ve yüzeysel olarak ele alınır. •Öznel bir anlatım vardır. •Anlatılanları kanıtlama çabası yoktur. * Söyleşi türünün Türk edebiyatındaki geçmişi çok eski bu tür bazı edebiyat araştırmacıları taraŞndan bir anlatım türünden çok, anlatım biçimi olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle de söyleşi türü zaman zaman deneme ile ka- rıştırılmaktadır. Söyleşi denemeye göre daha uzun yazılardır. Söyleşinin edebiya- tımızdaki temsilcileri arasında Ahmet Rasim, Ercüment Ekrem, Peyami Safa,Suut Kemal Yetkin, Nurullah Ataç, Melih Cevdet Anday ve Şevket Rado’yu anabiliriz. Röportaj Bir tür olarak röportaj tanınmış bir kişiyi, yeri veya sanat dalını geniş okur kitlelerine, kendi görüş ve düşünceleriyle birleştirerek araştırma, inceleme yoluyla tanıtan, ayrıntılı bilgi veren yazılardır. Röportaj, genellikle gazete ve dergilerde yayımlanmakla birlikte son yıllarda televizyon, radyo hatta internet ortamında da oldukça yaygınlaşmış ve gazeteciliğin önemli bir dalı olmuştur. * Röportaj sözcüğünün kökeni, Latincede toplamak’, getirmek’ anlamlarında kullanılan reportare fiiline dayanır. Türkçeye, Fransızca “reportage” isminden geçmiştir. * Röportaj türünde görüşme tekniğinden yararlanarak bir yeri, bir yapıtı ya da bir kişiyi tanıtmak için sorular hazırlanır. Bu yönüyle gerçekleri olduğu gibi ele alan haber yazılarına benzer; ancak, ele aldığı konulara değişik açılardan yaklaşması, düşünceye dayalı bir planlı bir anlatım türü olması, röportajı yapanın bilgi biriki- mini, deneyimini ortaya koyarak gerçeği saptırmayacak ölçüde öznel olması gibi yönleriyle de nesnel bir anlatım taşıyan haberden ayrılır. Gezi Yazısı Yazarın gözlem ve bilgiye dayalı olarak, gezip gördüğü yerleri çeşitli yönleriyle, özenli bir anlatımla yansıttığı yazıya gezi yazısı denir. Gezi yazısı, insanoğlunun yaşadığı yerin dışında farklı yerler görme isteğinin bir ürünüdür. Özellikle iletişim ve ulaşımın bu kadar kolay olmadığı zamanlarda bu tür yazılar, farklı yerleri, farklı kültürleri, gelenek ve görenekleri tanıtmak ve insanları bilgilen- dirmek görevini üstlenmiştir. Gezi yazıları edebiyatın yanı sıra tarihin, sosyolojinin, antropolojinin, ekonominin, coğrafyanın ve bilimin de ilgi alanına giren bir türdür. * Gezi yazıları yazmak sanıldığı kadar kolay değildir. Gezip görülen yerleri kuru bilgilerle doldurmak, yazının okunabilirliğini azaltır. Oysa gezi yazıları okuyanla- rın ilgisini çekecek, onların beğeni duygusunu, gezip görme arzusunu karşılaya- cak akıcı, etkileyici bir anlatımla kaleme alınmalıdır. Okur için sıradan şeyleri değil, farklılıkları bulmalıdır gezi yazarı. Bunun için de iyi bir gözlemci olmalıdır gezi ya- zarı. Bir anlamda gezi yazıları, bir çeşit yolculuk anılarıdır. Bu nedenle de gezi ya- zılarında gözlemlerden beslenen nesnelliğin yanı sıra, yazarın izlenimlerinin öznel- liği de bulunur. Bu durum da gezi yazılarında hem açıklayıcı anlatımdan hem de betimleyici ve öyküleyici anlatımdan yararlanmayı gerektirir. * Geziyi yapan kişinin, gezdiği coğrafyayla ilgili hatıralarını anlattığı düşünülerek gezi yazıları zaman zaman anı türüyle bir tutulmuştur. Oysa gezi yazısı anı türün- den içerik olarak ayrılır. Gezi yazısında anılar değil,önce coğrafyalar temel alınır. * Gezi yazıları, dünyanın bütün toplumlarında çok yaygın olan ve başlangıcı eski çağlara kadar inen bir türdür. Dünya yazınında İtalyan Marko Polo, Arap İbni Ba- tuta 14. yüzyılda gezi yazılarının önemli örneklerini vermişlerdir. * Türk edebiyatında seyahatname türüne örnek olabilecek ilk eser Hoca Gıyased- din Nakkaş’ın 1422 tarihli Hıttay Sefarettnamesi olarak da bilinen eserdir. Türk edebiyatında kuşkusuz bu türün en tanınmış yazarının 17. yüzyılda Seyahatna- me adlı yapıtıyla Evliya Çelebi olduğunu biliyorsunuzdur. Osmanlı İmparatorluğu’nun son yüzyıllarında Batı ile ilişkilerin geliştirilmesi mak- sadıyla gönderilen elçilerin yazmış olduğu Sefaretnameler gezi yazısı sınıfında değerlendirilebilmektedir. * Tanzimattan sonra Batı edebiyatı türlerinin de yakından tanınmasıyla gerek çe- viri yoluyla batılı yazarların,gerek doğrudan Türk yazarlarının gezi yazılarının ede- biyatımızda sayıca artmaya başladığı görülmektedir. Gelenekten gelen seyahat- name kültürünün yanı sıra modern düşünceyle yaygınlık kazanmaya başlayan yeni yerleri görme, farklılıkları keşfetme anlayışının da bu türün gelişiminde etkili olduğu söylenebilir. Bu dönemde Mehmet Rauf, Ahmet Mithat Efendi, Halit Ziya Uşak- lıgil, Cenap Şahabettin gezi yazısında eserler verenler arasındadır. * Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatına gelindiğinde bu türün örneklerinin arttığı görülür. Bu dönemde özellikle Cumhuriyet düşüncesine bağlı olarak ortaya çıkan Anadoluculuk ve memleket edebiyatı, Anadolu coğrafyasını, insanını, kültürünü, tarihini, yaşama biçimini ön plana çıkarmıştır. Buna bağlı olarak da Anado- lu’nun değişik yerlerini ele alan gezi yazıları dikkat çekmeye başlamıştır. Genel olarak bu dönemde yapıtları olan yazarlarımız arasında Ahmet Haşim, Selim Sırrı Tarcan, İsmail Habip Sevük, Reşat Nuri Güntekin, Falih Rıfkı Atay, Ahmet Hamdi Tanpınar, Sadri Ertem, Burhan Arpad, Şkret Otyam, Abdi İpekçi, Azra Erhat, Mina Urgan, Buket Uzuner, Nadir Paksoy, Orhan Kural, Zeynep Oral’ı sayabiliriz * “Anı” sözcüğü, “anmak” fiil kökünden türetilmiş bir isimdir. Arapça “hatıra” keli- mesi de “hatırda kalan, hatıra gelen” anlamındadır. “Anı”, “hatıra” “hatırat” kelime- lerinin bugünkü anlamda dilimizde kullanılması ve bir türü karşılamak üzere kav- ramlaşması oldukça yenidir. Anı Bilim, sanat, politika alanında ün yapmış kişilerin yaşadıkları olayları ya da yaşadıkları dönemin önemli olduğunu düşündükleri özelliklerini gözlemlerine, izle- nimlerine ve bilgi birikimlerine dayanarak anlattıkları yazılardır. * Anı zamanın geçmiş, şimdi ve gelecek olan üç halinden, şimdi ve gelecekle ilgilenmez; yaşanmışı, yani geçmişi anlatır. Anı yaşanan ya da tanık olunan olay- ları paylaşma, bir dönemi geleceğe aktarma ya da tarihe ışık tutma gereksinimi- nin bir ürünüdür. Anıların geçmişte yaşanan olaylara dayanması, anıyı tarihe yaklaştırır; ancak tarih toplumsal iken anı daha çok birey- seldir. Anı yazılarında her ne kadar öznellik söz konusuysa da gerçeği saptırma- mak ve içtenliği korumak önemlidir. * Anı türünde, yaşanılanların tamamının eksiksiz anlatılması beklenemez. Yaza- rın belleğinde iz etmiş olayların anlatılmasında inandırıcılığı sağlamak için yazar, anılarını birtakım belgelerle, tanıklarla ya da mektuplarla destekleyebilir. Anıların düzenlenmesinde de çeşitlilik olabilir. Kimileri anılarını kronolojik olarak, kimileri de her hangi bir tarih sırası gözetmeksizin yazarlar. Anı yazıları her nasıl yazılırsa yazılsın kesin belge olarak kabul edilemez. Ancak bilim, sanat ya da siyaset alanın- da tanınmış kişilerin anı yazıları, döneme ışık tutmaya yardımcı olurlar. Zaten de anı yazarlarından bilimsel kesinlik ve doğruluk beklenemez. * Anılar, farklı amaçlarla yazılabilir ve bu anılar da yazarının toplumdaki yeri, ya- şı, mesleğine; içeriğine ya da yazılmış olduğu yere göre sınışandırılabilir. Bu du- rumda siyasi anılar, askerlik anıları, gençlik anıları öğretmenlik anıları, kültürel anılar, edebî anılar gibi farklı biçimlerde toplanabilir. * Anı türünün geçmişi Batı edebiyatında çok eskilere uzanır. Batı’da Julius Se- zar’ın kendini savunmak düşüncesiyle yazdığı Gallia Savaşı adlı eseri ilk örnek- lerden biri olarak kabul edilir. Anı yazılarının asıl gelişme gösterdiği dönem ola- rak 17. ve gösterilir. J. J. Rouseau’nun İtiraflar, Victor Hugo’nun Gör- düklerim, Verlaine’in İtiraflar, Tolstoy’un İtiraflar, adlı eserleri türün batıdaki örnek- lerindendir. * Türk edebiyatında bazı tarihler, seyahatnameler, tezkireler anı sınırları içinde değerlendirilebilir. Bu açıdan bakıldığında Gökttürk Kittabeleri anı türünün ilk örneği olarak kabul edilebilir. 15. yüzyılda yazılan Babürnâme anı türünün daha olgun örneğidir. Bugünkü anlamda anı türü ancak Tanzimat’tan sonra edebî ve siyasal örnekleriyle yaygınlaşmaya başlamıştır. * Bunun nedenini Özdemir şöyle açıklar “Anı türündeki çoraklığın gerçek nedeni, insanımızın yaşam karşısında aldığı ttavır- da aranmalıdır kanımızca. Şundan ki bir kimsenin anılarını yazması, kendisiyle, çevresiyle hesaplaşmasıdır. Yaşadığı dönemi yargılamasıdır. Oysa uzun yıllar böyle bir gereksinimi duymamıştır bizim insanımız.” * Tanzimat öncesindeki menakıpname, vakayi’name, gazavatname, fetihname, sefaretname gibi eserler bugünkü anlamıyla birer anı türü olmasalar da anı türüne özgü özellikler taşırlar. * Tanzimat döneminde Ahmet Mithat Efendi, Muallim Naci, Sami Paşazâde, Ah- met Rasim, Halit Ziya Uşaklıgil bu türde örnekler vermişlerdir. Cumhuriyet sonra- sında anı türünde giderek artan bir yaygınlık, zenginlik ve derinlik görülür. Yakup Kadri Karaosmanoğlu,Halide Edip Adıvar,Mehmet Çınarlı, Yusuf Ziya Ortaç, Yah- ya Kemal Beyatlı, ReŞk Halit Karay, Samet Ağaoğlu, Oktay Akbal, Salah Birsel, Mina Urgan, Hilmi Yavuz anı türünde yapıtları olan yazarlarımızdan bazılarıdır. Günlük Bazı yazarlar, yaşadıkları önemli olayları, duygu ya da düşüncelerini bir deftere yazarlar. Kişinin kendi algı ve bakış açısına göre günü gününe yazılan, üzerinde ya- zıldığı günün tarihi bulunan yazılara ve bu yazılardan oluşturulan yapıtlara günlük denir. * Günlükler yazıldığı andaki duygu ve düşünceleri, değişikliğe uğramadan bugü- ne taşırlar. Günlük yazarı yaşadığı anı içtenlikle anlatır. Günlükler bir anlamda yazarın kendisi ile konuşması, iç dökmesidir. * Anı türünden farkı, günlüklerin olayların yaşandığı zaman diliminde kaleme alın- masıdır. Oysa anı yazıları, olayların yaşandığı zamandan çok sonra bir kerede kaleme alınır. Bu yönüyle anı yazıları bellekte kaldığı kadarıyla yazılırken günlük- ler, bellekte bütün tazeliğini korurken yazılır. Bu nedenle de günlükler anılara gö- re daha çok belge niteliği taşırlar. * Günlük yazımında Özdemir üç türden söz eder. Birincisi, yazarın kendi içi dünyasını yansıttığı içe dönük günlüklerdir. Bu tür günlüklerde yazar, düşündük- lerini olduğu gibi günlüklerine yansıtır ve son derece içtendir. İkinci tür günlük ise dışa dönük günlüklerdir. * Bu türde yazar, yaşadıkları çağın önemli olaylarını, tarihi, sosyal yapıyı anlatır. Bu iki türün dışında bir de yazarın bir yapıtt orttaya çıkarma sürecini günü gününe aktardığı günlükler vardır. Yazar, bu tür günlükte yapıtı ile ilgili kaygılarını, çalışma yöntemini gösterir. * Günlük yazarken dikkat edilmesi gereken özellikleri şöyle sıralayabiliriz •Günlükler bir şeyi kanıtlama amacı taşımazlar. Bu nedenle günlükte kanıt- tan çok içtenlik önemlidir. •Günlükte eğer bir olay anlatılacaksa mantıksal bir düzen içinde anlatılmalıdır. •Günlüklerde öznel ve konuşma diline yakın bir dil kullanılır. * Batı’da özellikle 19. yüzyılda büyük artış gösteren ve birçoğu Türkçeye çevri- len bazı önemli günlükler ve yazarları şunlardır Franz Kafka’nın yazdığı Günlük- ler adlı eseri, Andre Gide’in Günlük’ü Albert Camus’nun Deftterler’i, Virginia Wo- olf’un Bir Yazarın Günlüğü, Stefan Zweig’in Günlükler’i. * Türk edebiyatında günlük türü nedense diğer yazılı anlatı türlerine göre pek gelişmiş bir tür değildir. Bunda günlükleri yayınlama konusundaki çekingenlik ka- dar kişinin özel dünyasını içeren yazıların paylaşılma kaygısının da bulunması et- kili olabilir. Bir anlatı türü olarak Tanzimat’la birlikte edebiyatımıza giren günlüğün ilk örneği Direktör Ali Bey’in Hindistan’a yaptığı gezinin izlenimlerini içeren Seya- hatt Jurnali 1897 adlı eserdir. Bu örneği şair Nigâr Hanım’ın ölümünden sonra ya- yımlanan Hayattımın Hikâyesi, Ahmet ReŞk’in Kafkas Yollarında adlı seyahat gün- lüğü, Ömer Seyfettin’in Balkan Harbi günlerini anlatan Ruznâmesi izler. Günlük türünün asıl gelişimi 1950 sonrası Nurullah Ataç ile başlar. Salah Birsel, Tomris Uyar, Oğuz Atay, Cemil Meriç, Cemal Süreya, Cahit Zarifoğlu, Hilmi Yavuz, Adalet Ağaoğlu, Fethi Naci, Oktay Akbal bu türde yapıtları olan yazarlarımızdan bazılarıdır. Yaşam Öyküsü/Biyografi Edebiyat, sanat, spor, sosyal ya da fen bilimleri gibi kendi alanlarında tanınmış, ün yapmış, okurun ilgisini çekecek kişilerin yaşam öykülerini araştırarak okuyana bil- gi vermeyi amaçlayan yazı türüdür. * Yaşam öykülerinin belli bir uzunluğu yoktur; bazen bir Fıkra kadar kısa bazen de bir roman kadar uzun olabilir. Uzunluğu ne kadar olursa olsun yaşam öyküsü yaz- mak ayrıntılı bir çalış- mayı gerektirir. Yaşam öyküsü olabildiğince nesnel olmalı, gerçeklere bağlı kalmalı, anlatımına düş gücü karışmamalı ve belgelere dayalı olarak kaleme alınmalıdır. Yaşam öyküleri yazılış amacına göre farklılıklar göster- mekle beraber yazımında dikkat edilmesi gereken belirleyici özellikleri şöyledir •Yaşam öykülerinde tarihsel gerçeklik en önemli ögedir. Bu nedenle yaşam öyküleri açık, sade ve tarafsız bir görüşle yazılmalıdır. •Yaşam öyküsü anlatılacak kişinin çocukluğundan itibaren yaşamı ele alınır. •Yaşam öyküsünde anlatılacak kişinin öğrenim yaşamı, yetişmesini etkileyen başlıca etkenler belirtilir. •Yaşam öyküsünde kişinin bireysel ve toplumsal özellikleri yansıtılır. •Yaşam öyküsünde ele alınan kişinin ürettiği değerler, başarıları ve önemi aktarılır. •Yaşam öyküsü yazımında gerçekler saptırılmaz, ancak gerçekler sanatçı du- yarlılığı ile yazılır. •Yaşam öyküsünde üçüncü kişili anlatım kullanılır. * Yaşam öyküsü, batı edebiyatında kökeni yüzyıllar öncesine uzanan en eski ya- zılı anlatım türlerindendir. Batıda bağımsız bir tür olarak yaşam öyküsünün öncü- sü olarak, 46-120 yılları arasında yaşamış olan Yunanlı yazar Plutarkhos ve onun pek çoğu tanınmış isimleri anlattığı Paralel Hayattlar adlı eseri gösterilir. Rö- nesansla birlikte bu türde yazılan örnekler armaya başlar. Stefan Zweig’in Dünya fikir Mimarları adlı eseri dünya edebiyatında yer alan önemli bir örnektir. * Türk edebiyatında da çok eski dönemlerde uygulanmış bir yazı türü olan yaşam öyküsünün izlerine 8. yüzyılda Orhun Yazıtları ve Yenisey yazıtlarında rastlanır. . * Osmanlı döneminde yaşam öyküsü yazım geleneğinin önemli adımları tezkire- cilikle atılmıştır. Anadolu sahasında ilk tezkire örneği, 16. yüzyılda, Edirneli Sehî Bey’in sunduğu Heştt Behiştt Sekiz Cennett’tir. 16. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar bu gelenek sürmüştür. Tezkireler, edebiyat tarihimiz için önem- li kaynaklar arasında yer almıştır. Türk edebiyatında batılı anlamda yaşam öyküsü yazımına 19. yüzyılda, Tanzimat edebiyatından itibaren rastlanır. Bu dönemde yaşam öy- küsü türünde eserlerin sayısı ve çeşitliliği artmıştır. Mehmed Siraceddin, Recaiza- de Mahmut, Ebüzziya TevŞk, Muallim Naci, Namık Kemal, Faik Reşat, Beşir Fuad, Ahmet Mithat yaşam öyküsü türünde eser veren yazarlar arasındadır * Yaşam öykülerinin yazılış amacı tarihsel süreçte farklılık gösterdiği gibi yazılış biçimleri de farklılık göstermektedir. Ansiklopedik yaşam öyküsünde, söz konusu kişinin yaşamının önemli kesitleri ele alınmakta kişisel yaşamına dair bilgi veril- memektedir. Meydan Larousse, Ana Britannica gibi temel başvuru ansiklopedile- rindeki yaşam öyküleri bu türe örnek verilebilir. * Bir diğer yaşam öyküsü yazım türü, belgesel yaşam öyküsüdür. Söz konusu kişiyi ayrıntılı olarak aktaran bu tür yazım, genellikle akademik araştırma yaşam öyküsü tarzında yazılan yaşam öyküleri tanınmış kişilerin yaşamının yazınsal bir değer taşıyacak şekilde yazılmasıdır. Bu tür yazımda araştır- macının belgeselci kimliği ile yaratıcı kimliği birleşir. Son yıllarda giderek yaygın- laşan bir yaşam öyküsü yazma biçimi de söyleşi biçiminde yaşam öyküsüdür. Bu tür yazımda, kişi hayattayken birinci elden toplanan bilgilerle belgelerin birleşmesi söz konusudur. * Cumhuriyet döneminde Türk edebiyatında Mithat Cemal Kuntay, Abdülhak Şi- nasi Hisar, Yakup Kadri, Behçet Necatigil, Şevket Süreyya Aydemir, Saadettin Nüz- het Ergun, Beşir Ayvazoğlu, Mehmet Kaplan, Asım Bezirci, Atilla Özkırımlı, Ayşe Kulin, Selim İleri farklı türde yaşam öyküsü yazan yazarlardan bazılarıdır. Öz Yaşam Öyküsü/Otobiyografi Bilim, sanat, siyaset, spor vb. alanlarının her- hangi birinde tanınmış kişilerin, kendi yaşamını anlattığı yazı türüdür. Otobiyografi olarak da bilinen öz yaşam öyküsü, yazarının diğer insanlar tarafından bilinmeyen ya da kendisi hakkında bilinmesini istediklerini doğrudan aktarmasına, gelecek kuşaklar tarafından tanınmasına olanak sağlar. * Öz yaşam öyküsü birinci kişinin ağzından anlatılır. Bu yönüyle anı türüne ben- zer; ancak anı türündeki gibi dönemini yansıtmak kaygısı yoktur. Yazar, merkeze kendisini alır ve zamansal sıralamaya dikkat ederek, gerçeğe bağlı kalarak, doğal ve yalın bir dille kendi yaşamını yazar. Kendini, yaşamını anlatan yazardan nesnel olması beklenemez. * Augustine tarafından 397 yılında yazılan İtiraflar, Batı kültürünün ilk otobiyog- rafik anlatısı olarak kabul edilir. 19. yüzyılda Jean Jacques Rousseau tarafından kaleme alınan İtiraflarsa bugünkü anlamda otobiyografinin ilk u”nun İtirafları’nın 1781’de yayınlanmasıyla, kendini referans göstererek yazılan, yazarın içsel yaşamını ve psikolojisini içeren “öz yaşam öyküsü” türü doğmuş olur * Türk edebiyatında özyaşamöyküsü türünde yapıtlar oldukça azdır. Bunlar ara- sında Muallim Naci’nin Ömer’in Çocukluğu 1889, Yusuf Akçura’nın Ta Kendim yahutt Defter-i Amalim 1944, Nigâr Hanım’ın Nigâr binti Osman Hayatımın Hi- kâyesi ölümünden sonra yayımlandı, 1959, Halikarnas Balıkçısı’nın Mavi Sür- gün 1961 anı yönleri ağır basmasına karşın öz yaşam öyküleri arasında da sayılabilir. * Öz yaşam öyküleri, belgesel öz yaşam öyküleri ve edebî öz yaşam öyküleri ol- mak üzere iki biçimde yazılabilir. Belgesel öz yaşam öyküsünde sanatsal kaygı- dan çok yazan kişinin bilgi aktarma, kendini tanıtma amacı ön plandadır. Edebî öz yaşam öykülerinde ise yazar, yaşamından, geçmişinden kesitler aktarırken sanatsal bir kaygı ile eserini ortaya koyar. * Yazar, öykü ya da roman olarak öz yaşam öyküsünü kaleme alır. Bu tür öz yaşam öyküsü anı türü ile benzerlikler taşır. * Otobiyografi; kendi anlamına gelen autos, yaşam anlamına gelen bios, yazı anlamına gelen graphe kelimelerinden, kendi yaşam öyküsü anlamını taşıyan Yunanca kökenli bir sözcüktür.
eğitim öğretim ile ilgili belgeler > konu anlatımlı dersler > Türkçe dersi ile ilgili konu anlatımlar > cümlenin öğeleri ile ilgili konu anlatımlar ÖZNE, ÖZNENİN ÖZELLİKLERİ, ÇEŞİTLERİ, GERÇEK ÖZNE, SÖZDE ÖZNE, GİZLİ ÖZNE, ORTAK ÖZNE 1 TÜRKÇE DERSİ KONU ANLATIM Cümlede, yüklemin bildirdiği eylemi ya da yargıyı gerçekleştiren ve üstlenen öğe özne adını alır. Özne bir kişi ya da birkaç kişiden oluşuyorsa yükleme “Kim? Kimler?” soruları; kişi dışında bir varlık, nesne ya da kavram ise yükleme “Ne? Neler?” soruları yöneltilir. Örnek Yazar, bu romanda sıradan bir olayı anlatıyor. Anlatan kim? Yazar Özne Yüklem Seni de ansızın yakalar bir gün ölüm. Yakalayan ne? Ölüm Yüklem Özne Gerçek Özne Yüklemde bildirilen eylemi ve yargıyı yapan, yerine getiren veya üstlenen varlık ve nesnedir. Örnek Divan edebiyatında işlenen konular, genellikle soyuttur. Soyut olan ne? Gerçek Özne Yüklem Hiçbir şair, hiçbir hikayeci yalnız bugün için yazmaz. Yazmayan kim? Gerçek Özne Yüklem Sözde Özne Yüklemde bildirilen eylemi yapan değil, yapılan eylemden etkilenen kişi, varlık ya da kavramlardır. Başka bir deyişle gerçek öznenin olmadığı cümlelerde asıl görevi, nesne olan sözcük sözde özne görevi üstlenir. Örnek Yeni öğretmenler, Doğu Anadolu’ya atanmış. Atayan kim? Yok Atanan kim? Sözde Özne Yüklem Yerler, çok iyi temizlenmiş. Temizleyen kim? Belli değil? temizlenen ne? Yüklem UYARI Sözde özne, yalnızca yükleminde bir eylemin bulunduğu eylem cümlelerinde yer alır. Ad cümlelerindeki özne, daima gerçek öznedir. Örnek Kültür mirasına sahip çıkmak, bilinçli bir tavırdır. Gerçek Özne Yüklem Gizli Özne Cümlede olmayan ama yüklemde gizli olan öznedir. Örn Buraya gelir misin?kim-sen-gizli özne Ortak Özne İki cümlede tek özne bulunabilir. Böyle öznelere ortak özne denir. Ancak iki farklı yargının tek özneye bağlanması kim zaman yargılardan birinin özneyle uyum sağlayamaması bilgi sonucunu doğurur. Bu anlatım bozukluğuna özne eksikliği adı verilir. Örnek Ali geldi, gördü, gitti. Kim yaptı bu işleri = Ali. Ali ortak öznedir Hepsi ona gülüp geçmiş, onu dinelememişti. Hepsi ona gülüp geçmiş, hiçbiri onu dinlememişti. Öznenin Özellikleri -Bütün ad ve ad soylu sözcükler, cümle içinde özne görevinde bulunabilir. Örnek Bağışlayın beni arkadaşlar. Ad, özne durumunda Yüklem Özne Ben, gül yanaklı bir çocuğa benzerim. Zamir özne durumunda Özne Yüklem Tembeller başarılı olamaz. Adlaşmış sıfat, özne durumunda Özne Yüklem Gece, bir tül gibi şehre iniyor. Zarf özne durumunda Özne Yüklem Gibi, sözcükler ve kavramlar arasında benzetme ilgisi kurar. Edat, özne Özne Yüklem Fakat, karşıt yargıları bağlar. Bağlaç özne durumunda Özne Yüklem Ey, seslenme anlamı taşır. Ünlem, özne durumunda Özne Yüklem -Ad ve sıfat tamlamaları, deyimler ve ikilemeler özne olabilir. Örnek Sanatçının yaratıcılığı, sezgi ve duygu gücüne bağlıdır. Ad tamlaması özne durumunda Kimi şair ve yazarlar, düşüncelerinin kolayca anlaşılmasını istemezler. Sıfat tamlaması, özne durumunda Pot kırmak, onun adetiydi. deyim özne durumunda Konu komşu bu duruma ne diyecek. İkileme, özne durumunda -Kimi durumlarda ara söz, özneyi açıklamak amacıyla kullanılır. Bu kullanıma açıklamalı özne denir. Örnek Annem, beni doğurup büyüten o yüce insan, artık yoktu. Sınıftan biri, genç bir kız, elini kaldırdı. -Kimi sıralı cümlelerde her cümle için tek bir özne kullanılır ve ortak özne meydana gelir. Örnek Her canlı doğar, yaşar, ölür. Bu sıralı cümleleri ayırırsak. Her canlı doğar. Her canlı yaşar. Her canlı ölür. “Her canlı” üç ayrı eylemi gerçekleştirdiği için ortak öznedir. -Eylemsiler ve eylemsilerin de yer aldığı çeşitli söz grupları cümlede özne görevi yapar. Örnek Yan Cümle / Temel Cümle Şiir okumak / büyük bir zevktir. Özne Yüklem Çok Konuşanlar / Dışarı çıksın Özne Yüklem CÜMLENİN ÖĞELERİ, ARA SÖZ, ARA CÜMLE, CÜMLE VURGUSU ÖZET ANLATIM Bir duygu, düşünce veya durumu tam olarak anlatan sözcük ya da söz öbeklerine cümle denir. Şimdi birbirini tamamlayan öğeleri inceleyeceğiz. Bir cümlenin oluşması için en önemli şart, kip ve şahıs bildiren bir unsurun bulunmasıdır. Yani eğer cümle içinde herhangi bir söz, haber veya dilek kiplerinden herhangi biriyle çekimli halde bulunuyorsa o, bir yargı bildiriyor demektir. Yargı bildirmek ise cümle olmanın en önemli koşuludur. Şahıs bildirmek, cümle olmak için her zaman gerekli değildir. Cümlede bulunabilecek öğeler, yüklem, özne, nesne ve tümleçlerdir. Bunların özelliklerinin neler olduğunu şimdi ayrı ayrı görelim. YÜKLEM Cümlede kip ve zaman bildirerek yargıyı ortaya koyan temel unsurdur. Tek başına cümle özelliği gösterir. Diğer öğeler yüklemin tamamlayıcı öğeleridir. Cümlede yüklemi bulmak için herhangi bir öğeye soru soramayız. Onu çekimli durumda bulunan sözcüklerden anlarız. Örnek “Biliyorum” sözü “bilmek” eyleminin şimdiki zamanla çekimlendiğini gösteriyor. Öyleyse yargı bildiriyor demektir. Dolayısıyla bir cümledir. “Biraz önce gelen çocuk, kapıcının kızıydı.” cümlesindeki isim tamlaması yüklemdir. “O, eskiden, yaramaz bir çocuktu.” cümlesindeki sıfat tamlaması yüklemdir. ÖZNE Cümlede yüklemin bildirdiği işi, hareketi yapan ya da oluş içinde bulunan öğedir. Cümlenin temel öğesidir. Ancak her cümlede bulunmak zorunda değildir. Cümlede özneyi bulmak için yükleme “kim” ve “ne” sorularını sorarız. Ancak özellikle “ne” sorusu, nesneyi bulmak için de sorulduğundan, biz özne sorusunu yükleme değişik biçimde sorarız. Örnek “Öğretmen soruyu bana sordu.” cümlesinde “sordu” yüklemdir. Özneyi bulmak için yükleme “Soran kim?” diye soruyoruz. Cevap olarak “Öğretmen” geliyor. Öyleyse cümlenin öznesi bu sözcüktür. Cümlede özne yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi, açık olarak verilebileceği gibi, yüklemin çekiminden de çıkarılabilir. Cümlede olmayan, yüklemdeki şahıs eklerinden anlaşılan bu tür öznelere “gizli özne” adı verilir. “Sana bu kitabı iki günlüğüne verebilirim.” cümlesinin yüklemi “verebilirim” sözüdür. Özneyi bulmak için “Veren kim?” diye soruyoruz, “Ben” cevabı geliyor; ancak bu söz cümlede yok, biz bunu yüklemin bildirdiği şahıstan çıkarıyoruz. Öyleyse bu cümlenin öznesi gizli öznedir. Bu özne cümlede var olan öğelerden biri sayılmaz. Yani “Geldim.” cümlesinde öznenin “ben” olduğu görülse bile bu cümle sadece yüklemden oluşmuş sayılır. Her cümlede özne bulunmaz. Yani eylemi yapan bazen belli değildir. “Kasabaya bu yoldan gidilmez.” cümlesinde “Gidilmeyen ne, gidilmeyen kim?” gibi sorulara cevap alınmaz. Öyleyse cümlenin öznesi yoktur. Bazı cümlelerde özne bulunmaz, bazılarında da “sözde özne” dediğimiz belirtisiz nesne olur. Edilgen eylemle kurulu tümcelerde "ne, kim" sorularına yanıt verecek özneymişcesine görünen, gerçekte eylemden etkilenen öğe. Sözde Özne Örnekleri Sokakta yüksek sesle konuşulmaz. Özne yok Bütün işler yapıldı. Sözde özne var. Atlar arabaya koşuldu. atlar/sözde özne Çiçekler sulanıyor. çiçekler/sözde özne NESNE Cümlede yüklemin bildirdiği işten etkilenen öğedir. Yükleme sorulan “kimi, neyi, ne” sorularına cevap verir. Nesneler hal ekini alıp almamalarına göre iki grupta incelenir. 1. Belirtili Nesne Nesne görevinde bulunan söz, “-i” hal ekini almışsa, nesneye belirtili nesne denir. “Çiçekleri annesine verdi.” cümlesinde “Çiçekleri” nesnesi “-i” hal eki aldığından belirtili nesnedir. 2. Belirtisiz Nesne Nesne görevinde bulunan söz “-i” hal ekini almamışsa nesne, belirtisiz nesnedir. “Annesi için çiçek topladı.” cümlesinde “çiçek” nesnesi bu eki almamış ve belirtisiz nesne olmuştur. DOLAYLI TÜMLEÇ Yüklemin yöneldiği, bulunduğu, çıktığı yeri gösteren öğedir. Yükleme sorulan “-e”, “-de” ve “-den” hal eklerini alan sorulara aynı ekleri alarak cevap veren sözcük ya da söz öbekleri dolaylı tümleç görevinde bulunur. Yükleme “kime, nereye, nerede, nereden, neyden” soruları sorulur. Soruların ve cevapların aynı ekleri alması zorunluluğu bunun diğer öğelerle karışmasına engel olur. Aşağıdaki örneklere bakayarak konuyu kayrayalım Örnekler “Elindeki kitap ve defterleri bana verdi.” Dolaylı tümleci bulabilmek için yükleme “kime” sorusunu soruyoruz. Soru da cevap da aynı eki almış. Öyleyse “bana” sözü dolaylı tümleçtir. “Sizinle ancak yaza görüşürüz.” cümlesinde altı çizili sözcük de “-e” hal ekini almıştır. Ancak bu öğeyi bulmak için yükleme “ne zaman” sorusunu soruyoruz. Görüldüğü gibi soru hal eki almadan soruluyor. Öyleyse bu, “-e” hal eki almış olmasına rağmen dolaylı tümleç değildir. “Kimseye sormadan dışarı çıktı.” cümlesinde ise altı çizili öğeyi bulmak için yükleme “nereye” sorusunu soruyoruz. Bu durumda soru, “-e” hal eki almış, ancak “dışarı” sözü aynı eki almamış. Öyleyse buna da dolaylı tümleç diyemeyiz. Görüldüğü gibi sorular ve cevapların aynı ekleri alması koşulu, birbiriyle karışan öğeleri ayırt etmemizi sağlıyor. Aynı durumu “-de” ve “-den” eklerinde de görebiliriz. “Beni sınıfta iki saattir bekliyormuş.” cümlesindeki altı çizili öğeyi cevap olarak almak için, yükleme “nerede” sorusunu soruyoruz. Öyleyse bu öğe dolaylı tümleçtir. “Hepimiz iki saattir ayakta bekliyoruz.” cümlesinde ise altı çizili öğeyi bulabilmek için yükleme “nasıl” sorusunu sormamız gerekiyor. Görüldüğü bilgi gibi soru “-de” ekiyle sorulmamış. Demek ki öğe dolaylı tümleç değil. “O, iki gün önce buradan ayrıldı.” cümlesinde altı çizili öğe “nereden” sorusuna cevap vererek dolaylı tümleç olmuş. “Senin de gelmeni yürekten isterdim.” cümlesinde altı çizili öğe “nasıl” sorusuna cevap verdiğinden dolaylı tümleç değildir. “Şu elmadan üç kilo verir misin?” cümlesinde altı çizili öğeyi bulmak için “neyden” sorusunu yükleme soruyoruz. Cevap geldiğinden öğe dolaylı tümleçtir. “Hastalandığından gelmedi.” cümlesinde altı çizili öğeyi ise “niçin” sorusuyla buluyoruz. Öyleyse bu, dolaylı tümleç değildir. Örnekleri daha da çoğaltabiliriz. Burada unutmamamız gereken, soruyla cevabın aynı ekleri -e, -de, -den almasıdır. Dolaylı tümleci bulduran soruları ezberlemek yerine, bunu kavramak daha avantajlı bir yoldur. ZARF TÜMLECİ Yüklemin zamanını, durumunu, miktarını, yönünü, koşulunu vb. bildiren öğelerdir. Yükleme “ne zaman, nasıl, ne kadar vb” sorular sorulur. Örnekler “Hava kararmadan köye inmeliyiz.” cümlesindeki altı çizili zarf “ne zaman”; “Dosta düşmana muhtaç olmadan yaşamalıyız.” cümlesinde altı çizili zarf “nasıl”; "Aldığı notlar şaşılacak kadar yüksekti.” cümlesindeki altı çizili zarf “ne kadar”; “Tek bir söz bile söylemeden içeri girdi.” cümlesindeki altı çizili zarf “nasıl”; sorularına cevap vermişlerdir. Yükleme sorulan bu sorulara cevap veren öğeler daima zarftır. Uyarı “nereye” sorusuna dikkat etmeliyiz. Çünkü bu soru dolaylı tümleci de buldurur. Ancak cevabın da aynı eki alması gerekir. Örneğin “içeri, geri, aşağı, yukarı gibi” yer yön zarfları Zarf Tamlayıcısıyken “içeriye, geriye, aşağıya, yukarıya gibi” kelimeler Dolaylı Tümleçtirler. Uyarı Cümleyi öğelerine ayırırken dikkat edilmesi gereken bir özellik de azlık - çokluk zarflarının kullanımıdır. “O, çok çalışkan bir öğrencidir.” cümlesinde yüklem, koyu renkli sözün tamamıdır. Çünkü “öğrenci” isimdir, “çalışkan” öğrencinin sıfatıdır. “çok” da çalışkan sıfatının zarfıdır. Dolayısıyla, “çok çalışkan bir öğrenci” sıfat tamlaması olduğundan bunlar birbirinden ayrılmaz. Oysa biz aynı cümleyi; “O, çok çalışkandır.” şeklinde kullansak, “çalışkandır” yüklem “çok” zarf tümleci olacaktır. Kısaca adlaşmış sıfatlar yüklem olduğunda, onun derecesini bildiren zarflar zarf tümleci olur. Çıkmış soruların birinde, “Kafesteki kuşların tüyleri, şaşılacak kadar parlaktı.” cümlesi verilmiş ve “şaşılacak kadar” öğesi “ne kadar parlak” sorusuna cevap verdiği için zarf tümleci olmuştur. EDAT TÜMLECİ Çıkmış sorularda, seçeneklerde bile olsa, edat tümleci adının geçtiği görülmemiştir. Ancak bazı soruların çözümünde yardımcı olduğu söylenebilir. Dikkat Eğer seçeneklerde “edat tümleci” adı geçmiyorsa, siz “edat tümleci” olarak gördüğünüz söz öbeklerine zarf tümleci de diyebilirsiniz. Yüklemin ne ile, kimin ile, hangi amaçla, niçin yapıldığını gösteren söz öbeklerine edat tümleci denir. Yükleme “ne ile, kimin ile, hangi amaçla, niçin vb” soruları sorulur. “O, bütün yazılarını, dolma kalemle yazar.” “Bu araştırmayı arkadaşlarıyla yapmış.” “Bu yemekleri sizin için hazırladım.” cümlelerindeki koyu renkli söz öbekleri edat tümleci sayılır. CÜMLE DIŞI UNSUR Cümle içinde her söz, cümlenin bir öğesi durumunda değildir. Yükleme sorulan sorulara cevap vermeyen söz veya söz öbekleri cümle dışı unsur sayılır. Örneğin aşağıdaki cümleyi öğelerine ayıralım. “Ahmet, sana defalarca geç kalmamanı söylemedim mi?” Görüldüğü gibi “Ahmet” sözü cümlede yükleme sorulan herhangi bir soruya cevap vermiyor yani cümle dışı unsurdur. CÜMLE VURGUSU Cümlede asıl anlatılmak istenen öğe vurgulanır. Biz konuşurken, önemsediğimiz öğeyi cümlenin herhangi bir yerinde ses tonumuzu yükselterek vurgulayabiliriz. Ancak yazıda bunu yapamayacağımızdan, vurgulamak istediğimiz öğeyi yükleme yaklaştırırız. Yani cümlede yükleme en yakın öğe, en çok vurgulanan öğedir. Yüklemden hemen önceki, yüklemin solundaki öge vurgulanan ögedir. Örnek “O, beni, hep burada bekler.” cümlesinde yükleme en yakın öğe dolaylı tümleç olduğundan, vurgulanan öğe de dolaylı tümleçtir odur. ARA SÖZ, ARA CÜMLE Cümleyi söylerken söz arasına sıkıştırılan, bazen bir öğenin açıklayıcısı, bazen cümle dışı unsur olan söz veya söz öbeklerine arasöz denir. Eğer bu söz bir cümle ise “aracümle” diye de adlandırılır. Arasöz daima açıkladığı öğeden sonra gelir. Arasöz ve aracümleler iki virgül arasında ya da iki kısa çizgi arasında verilir. Örnekler “O kasabayı, doğduğum yeri, bu kitapta tanıttım.” cümlesinde “doğduğum yeri” sözü, kasaba hakkında söylenmiştir ve kasabayı açıklamaktadır. Öyleyse bu öğe nesneyi açıklayan bir arasözdür. “Ahmet, siz de çok iyi bilirsiniz, derslerine pek çalışmaz.” cümlesinde “siz de çok iyi bilirsiniz” sözü cümlenin geneli üzerinde açıklama yapan, ancak herhangi bir öğeyle ilgili olmayan bir arasözdür. Cümle dışı unsur olarak kabul edilir. “Anneme - hayatını bana adayan kadına - saygıda kusur etmem.” “Odaya girdiğimde, neden olduğunu bilmiyorum, içim garip bir hüzünle doldu.” cümlelerinde koyu renkle gösterilen sözler de arasözdür. “TÜRKÇE DERSİ İLE İLGİLİ KONU ANLATIMLAR” SAYFASINA GERİ DÖNMEK İÇİN >>>TIKLAYIN>>TIKLAYIN>>TIKLAYINYorumu Bu site benim işimi hali hali kolaylaştırdı... ->Yazan hazal nazlı..>>>YORUM YAZ<<<
eşyalarımızı özenli kullanmanın önemi ile ilgili beş cümle